“İnsan acı duyabiliyorsa canlıdır, başkasının acısını duyabiliyorsa insandır” demişti Tolstoy. Burnumuzun direğini sızlatan, gözyaşlarının içimize içimize aktığı, yüreğimizi yakan nice durumlarla karşılaşmışızdır şuncacık ömrümüzde. Ya duymadıklarımız, görmediklerimiz? Kimi gazete sayfalarından kimi de  televizyon ekranlarından evlerimize kadar gelseler de kendi yalnızlığında kendi mecrasında acısını yaşamıştır.

Türk anne ile İtalyan babanın on dört yaşında İstanbul Kadıköy’de hayattan koparılan, katledilen Ahmet’i bu kez de yüreğimizi yaktı.

Diğerlerinden farklı olmayan bir günün sabahında ayrılmıştı evinden. Nereden bilebilirdi ki o eve bir daha asla dönemeyeceğini, anne babasını bir daha göremeyeceğini. Bilseydi daha çok sarılmaz mıydı? Sımsıkı tutar, öper, bırakmazdı annesinin ellerini.

Sokağa bırakılmış serseri mayın gibi dolaşan caniler tarafından bıçak darbeleriyle katledilen Ahmet’in yarım bırakılan bir hikayesi var artık O’ndan geriye kalan. Bir de acıları ve anıları her daim yaşayacak gözü yaşlı bir anne baba.

Acıların protokolü olmaz ama önce annelerin çektiği acılar sonra diğerlerininki gelir. Acılar yarıştırılmaz, yarıştırılırsa da annenin evlat acısı açık ara birinci gelir her zaman. Anne için evladıdır hep önce, en önce.

Üşüdüğümüzde üzerimize yorgan, yorulduğumuzda dizlerimize derman olan her annenin en kıymetlisidir evladı. Dokuz ay “yük” gibi değil de canından bir “can” gibi taşıyan anneler için tek vazgeçilmezidir evladı. Evladı bir gün gitse de, koparılsa da yüzü gözlerinden, sesi kulaklarından hiç gitmez. Kokusunu hiç unutabilir mi?

Bir gündüz vakti hiç tanımadığım insanlar beni öldürdüler anne. Beni sarıp sarmalamalara doyamadığını biliyorum, ben de seni öpüp koklamalara doyamadım anne. Beni niye öldürdüklerini senin gibi ben de bilmiyorum anne. Ben yoğun bakımdayken babamla birlikte hayata tutunmam için söylediğiniz en sevdiğim şarkıyı duyar gibi oldum anne. Daha fazlasına nefesim yetmedi, sizi yalnız, bensiz bıraktığım için üzgünüm anne.

Çiçeğim diye seslenirdi annesine. “Nereye koyduysan oradadır” cevabını alan her çocuk gibi yine de sorardı “çorabım nerede” diye. Sol gözünün hemen altındaki doğum lekesi onun adeta kimlik kartı gibiydi. Doğduğunda hemşireler “melek öpücüğü” diye annesine müjdelediler ama soranlara hep “peygamber öpücüğü” derdi.

Hayat dolu, neşe dolu, etrafına ışık saçan Ahmet’i ailesinden çaldılar ve ne yazık ki Ahmet’ten geriye sadece anılar ve acılar kaldı. Ve yine ne yazık ki adını bilmediğimiz Ahmet gibi aynı kaderi yaşayan, yaşayacak Ahmetlerin var olduğunun içimizi yakan keskin gerçekliği karşımızda duruyor.

Suça ve şiddete meyilli gençler aramızda çoktandır dolaşıyor. Sadece gençler mi? Onların daha gelişmiş! yaşça daha üst versiyonları da aramızda. Ne zaman nerede karşımıza çıkacakları belli değil. Pazarda, markette, AVM’de, benzin istasyonunda her an büyük bir imtihanla sınanabiliriz.

Niyetim kimseyi görünüşlerden, kılık kıyafetinden yola çıkarak krimanilize etmek değil. Ama görünen köyde kılavuz istemiyor. Saç tıraşları, giyim tarzları, dinledikleri müzik, kullandıkları jargon onları diğerlerinden ayırmak için yeterli ipuçlarını fazlasıyla bizlere veriyor. Yoksa bu kadar tesadüf bir arada olamaz.

İstismarın, şiddetin, yoksulluğun gölgesinde suç makinesine dönüşen bu tipleri ayıklamamız, eğitmemiz, ıslah etmemiz olmuyorsa da toplumdan izole etmemiz kamu sağlığı ve de güvenliğimiz için kaçınılmazdır. Yoksa bu tehdit daha çok canlar yakacak gibi duruyor.

Kamuoyunun da yakından takip ettiği, çok hassas olduğu Ahmet Minguzzi davasında sanıkların indirimsiz en üst sınırdan ceza almaları adalete güvenin tecelli etmesi için gereklidir. Hepimizde biliyoruz ki bu katiller önünde sonunda yine aramızda dolaşacaklar ve biz onların Islah olup olmadıklarını bilemeyeceğiz.

Olayın başından itibaren duyarlı olan başta Trabzonsporlu taraftarlar olmak üzere spor camiasına teşekkür etmek gerekir. Ayrıca, Ahmet’in anısını yaşatmak için Papara Park’ta yer alan Fırtına Tribününün adını “Unutulmayacak gözündeki izi, unutulmayacak ismi” mesajıyla “Mattia Ahmet Minguzzi Tribünü” olarak değiştiren Trabzonspor Kulübünü tebrik etmek gerekir.

Seni peygamber öpücüğünle ve bir de bordo mavi formanla hatırlayacağız güzel çocuk.

Mekânın cennet olsun …