Trabzonspor Kulüp Başkanı Ertuğrul Doğan, Trabzonspor'u borç batağından kurtarmak için yeni bir hamle yaptı. Başkan Doğan, sermaye artırımı başvurusunun ardından Bankalar Birliği’nden resmi olarak çıkacaklarını ve kulübü yıllık 500-600 milyon TL’lik bir faiz yükünden kurtaracaklarını açıkladı. Trabzonspor'un son şampiyonluğunda büyük katkısı olan Başkan Ertuğrul Doğan, yıllardır borç batağında olan Trabzonspor'un galiba kurtuluş reçetesi bulmuş gibi gözüküyor.
Kartal projesinin ardından şimdi ise kulübü yıllık faiz borcundun kurtarmak için hamle yapan Başkan Doğan, görülen o ki, hedeflerine ulaşmaya başladı. Taraftarların yüreğine su serpti. Yeni transferden dolayı Başkan Doğan ve yönetimine yönelik sert açıklamalar yapıldı. Başkan Ertuğrul Doğan her fırsatta en büyük hayalinin Trabzonspor’u borçsuz bir kulüp olarak bırakmak olduğunu söylüyordu. Görülen o ki; bugüne kadar yapılmamış olanı yapıyor. İşte cesaret…
İşte koca yüreklilik… İşte gözü karalık… İşte Başkan… Son günlerde, saha sonuçlarını neden göstererek Başkan Ertuğrul ve yönetimini hedefe koyanlar, bakalım şimdi ne yazacaklar. Ne ye saldıracaklar... Aslında bu kişilerin asıl amacı, Aralık ayında yapılacak olan olağan kongrede borçsuz kulübün ya başkanı olmak veya yönetiminde yer almak. Başkan Doğan gecesini gündüzüne katacak cebinden 40 milyon Euro verecek kulübün kasasını güçlendirmek için sponsorlar bulacak, yıllardır boşaltılan kasayı dolduracak, sizlerde ellerinizi ovuşturup borçsuz kulübün başkanlığına ve yönetimde yer almak için kara çalacaksınız. Yok, öyle yağma… Gerçek Trabzonsporlular bu oyunu biliyor ve itiraz ediyorlar… Başkan Doğan'ın bu dönem karşısında olmak bu da kente ihanetten başka bir şey değildir. Sabredelim, Başkan Doğan’ın yanında olalım.. Çok güzel günlerimiz olacak.
HARİÇTEN GAZEL OKUYANLAR!
Trabzonspor, UEFA Konferans Ligi'nde Perşembe akşamı İsviçre ekibi St.Gallen'i geçerse grup aşamasına katıldığı için 3.17 milyon € kazanacak. Her galibiyet için 400 bin €, beraberlik durumunda ise 133 bin € alacak. Gruptan lider çıkarsa 1 milyon €'yu kasasına koyacak. Ancak lider olamazsa, her bir alt derece için ödül 28 bin € azalacak. Grup sonuncusu olursa sadece 28 bin € kazanacak. Trabzonspor'un gruptan çıkıp son 32'ye kalması durumunda ise bu kez 800 bin € daha ek gelir elde edecek. Çeyrek finale kalmayı başarırsa gelir, 1.3 milyon €'ya yarı finale yükselirse 2.5 milyon €'ya yükselecek. Final ise 4 milyon € demek. Trabzonspor, Konferans Ligi'ni kazanırsa şampiyonluk ödülü olarak da 3 milyon € daha ek gelir elde edecek. Simdi bu ligi bazı çokbilmiş(!) insanlar, "BAL ligi" diyerek, küçük göstermeye çalışıyorlar.
Bu insanlar, yıllarca Trabzonspor'un ekmeğini yedikten sonra Türk futbolunda görev aldılar. 2021-22 sezonunda Roma'yı çalıştıran dünyaca ünlü şu anki Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho, İtalyan ekibine kupayı kazandırdığında büyük sükse yapmış, başarılı kariyerine bir yıldız daha katmıştı. O sezon İtalyan basını ve yorumcuları, Konferans Kupası'nı kazan Roma için "BAL Ligi'nde oynuyor" demedi. Aksine hem Mourinho ve Roma için methiyeler yazdılar. Ama Türkiye'de iyi bir kulüpte görev almayan bazı teknik adam, eski futbolcu ve futbolun içindeki akademisyenler, köklü bir kulüpte görev alamamanın verdiği kompleksle hemen saldırıya geçip içlerindeki bütün zehri kusuyor. Ben de bu durumda soruyorum: Bu insanlar, Trabzonspor'un başında hoca veya menajer olarak görev alsalar, açıklamaları ile, UEFA Konferans Ligi'ni küçümseyebilecekler miydi? Hariçten gazel okumak iyidir de okuduğun gazelin ayakları yere basacak! Yoksa yaptığın eleştiri yerini bulmaz kimse de seni dikkate almaz ve sen mahcup olursun!
AVCI'NIN POYRAZ EFE İNADI!
Abdullah Avcı geçen sezon bir maçta Poyraz Efe'ye 15 dakika şans verdi, o kısa sürede Poyraz Efe santrafor olarak golünü atarak, takımına istenilen katkıyı yaptı. Sonraki süreçte Poyraz Efe'ye gerekli süreyi tanımadı ve tekrar altyapıya gönderdi. Yeni sezonda Onuachu transferi gerçekleşmeyince beklenen ve doğal olan planlama, Avcı'nın Poyraz Efe'yi A takıma alması ve santrafor olarak Enis Destan'a destek olmasıydı! Ama Avcı bunu anlaşılmaz bir şekilde yapmadı. Peki, ne yaptı? Forvet arkası oynayan Draguş'u santrafor oynattı. Bunu yaprak da hem Romen futbolcuyu bitirdi hem de de Poyraz Efe'yi! Teknik Direktör Abdullah Avcı ne yapmaya çalışıyor? Bilen varsa beri gelsin ve anlatsın da biz de öğrenelim! Bugüne kadar mevkisini değiştirmediği bir tek kaleci Uğurcan kaldı sanırım! Örneğin Trezeguet, onu sol açık olmasına rağmen, bir sağda bir solda oynatıyor.
Aslında Trezeguet'nin en büyük özelliği de dikine ileriye, üçüncü bölgeye top taşıması. Ama geçen sezon olduğu gibi bu sezon da bu özelliğinden çok uzakta. Üçüncü bölgeye dikine top taşıma pahasına ayağına aldığı her topu önce sol kanattan sürüyor, rakip prese gelince de ya çalıma kaçıyor, topu kaptırıyor, ya da kestiği orta kaleciye veya rakibe gidiyor. Öyle ki zaman zaman kestiği toplar taca ve auta gittiği de oluyor. Bu açıdan analiz yaptığımızda takıma yarardan çok zarar veriyor, sonuç üretmekte de çok etkisiz kalıyor. Ama buna rağmen Avcı bu oyuncuyu ısrarla oynatıyor! Enis Destan'ın annesi ise bir konuştu, pir konuştu! Oğlunun durumuyla ilgili teknik adam Avcı'yı eleştirince, Enis Destan'ı St.Gallen karşısında ilk 11'de sahaya sürdü! O zaman ilk 11'de sahaya çıkamayan tüm futbolcuların anneleri mi konuşmalı? Enis Destan ilk 11'de sahaya sürüldü ama santrafor mu, sağ açık mı oynadı, pek anlaşılamadı! Oysa Onuachu transferi gerçekleşinceye kadar Poyraz Efe'ye şans verilse, hem onun potansiyel santrafor olması daha iyi anlaşılacak ve belki de Trabzonspor çok önemli bir santrafor kazanacak. Ama Avcı oynatmıyor Poyraz Efe'yi. Neden? U19 takımında 22 golle gol kralı olup, takımını şampiyon yaptığı için mi? Avcı neden çekiniyor? Gençlere neden süre ve şans tanımıyor? Bunu birileri mutlaka Avcı'ya anlatmalı!
ST. GALLEN’İ RAHAT ELERİZ
Evet arkadaşlar UEFA Avrupa liginden maalesef elendik. Avrupa Konferans Ligi’nde Play-Off heyecanı yaşayacağız. İlk yarıda takımı çok beğendim. Takım güzel pas yapıyor ve çok iyi baskılı başladık. Takım gol pozisyonlarına girdi ama rakip takımın kalecisi panter gibi atladı bütün şutlara. İkinci yarı oynayamadık. İkinci yarıda rakip biraz daha iyi ve baskılı oynadı. Rakip takımın pozisyonları oldu. Ancak maç golsüz sonuçlandı. Gözlerimiz haftaya oynanacak rövanş maçına çevrildi. Trabzon da oynanacak mücadele her şey belirlenecek. Bu şekilde oynamaya devam edersek Trabzon’daki maçta kesin gol bulacağımızı düşünüyorum. Beşiktaş ve Başakşehir takımlarına da başarılar dilerim. İnşallah Avrupa kupalarında ülkemizi en güzel şekilde temsil ederiz. (EFE KAAN ÖZTÜRK)
TRABZON FUTBOLUNDA ALTYAPI VE 1461 SOĞUKSUSPOR ÖRNEĞİ
“Türkiye'de futbolun kalbi nerede atar?” diye sorarsanız tabii ki Trabzon derim.. Şehrimizde futbol dışında neredeyse hiçbir şey konuşulmaz. En yoğun sosyal faaliyet futboldur.. Yatıp kalktığımız, gündemden düşmeyen tek konu futboldur ancak futbolun ana kaynağı olan altyapılara yeterince hizmet veriliyor mu derseniz, maalesef durum pek iç açıcı değil.. Bu konuda çaba gösterenler bir elin parmaklarını geçmez. Trabzon'da yüzden fazla amatör takım varken, bunların büyük çoğunluğunun altyapısı ya hiç yok ya da oldukça yetersiz.
Altyapıya yatırım yapar gibi görünen takımlar saymakla bitmez ama ne yazık ki taş çatlasın on tane takım anılmaya değer… 1461 Soğuksuspor’un altyapısı ise Hocalar Mustafa Şahin, Muzaffer Sevim ve Onur Güven gözetiminde çalışmalarını devam ettiriyorlar. 1461 Soğuksuspor’un altyapısı bu alanda örnek teşkil eden kulüplerden biridir. Orenda futbol okulu ile kurdukları işbirliği neticesinde çocukları çok küçük yaşta keşfedip, eğitimlerinin ilk bölümünü futbol okulunda alan çocukları daha sonra kulüp bünyesine katarak yarışmacı grupları hazırlıyorlar. Bu sağlam sistem altyapı gruplarındaki başarılarla meyvelerini veriyor. Altyapıdan sorumlu yönetici iş insanı Yakup Hancıoğlu ve yönetim kurulu üyesi Güneş Bayburt kulübe en büyük desteği verenlerden ikisi. İş insanı Yakup Hancıoğlu, 1461 Soğuksuspor altyapısındaki tüm kategorilerde yer alan sporcuların ve hocaların sıkıntılarıyla yakından ilgilenmektedir. Yakup Hancıoğlu işin mutfağında olan bir yönetici olarak Türk ve Trabzon futbolunun kurtuluşunun altyapılarda olduğunu sıkça dile getirmekte.
Hancıoğlu "Altyapımızda çok yetenekli futbolcularımız var. Bu genç yeteneklere gerçekten kıymet vermek gerekiyor. Yöneticiler olarak bizler ve hocalarımız bu pırıl pırıl çocuklarımıza en iyi hizmeti vermek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz.1461 Soğuksuspor altyapısına büyük yatırım yapıyoruz. Bizim asıl hedefimiz altyapımızdan yetişecek gençlerimizden Trabzonspor’umuza birkaç futbolcu kazandırmak. Bu bizim için büyük bir onur ve gurur kaynağı olacaktır," dedi. Trabzon gibi futbolun kalbinin attığı bir şehirde altyapıya verilen değerin daha da artması gerektiği ortada. Zira altyapılar, geleceğin yıldızlarını yetiştiren en önemli kaynaktır. Bu anlamda, altyapılara yapılan yatırımların daha fazla desteklenmesi, hem Trabzon hem de Türk futbolu için hayati önem taşımaktadır.
SARGANIN KUYRUĞUNU KIZARTIP YERDİK
Trabzon'un tarihe ve edebiyata konu olmuş ünlü bölgesi Faroz'dayız. Şimdilerde resmi adı "Yalı Mahallesi" olarak geçse de buranın insanları ve gelenekleri Faroz ismiyle yaşar. Faroz, Trabzon’un köklü balıkçı bölgesidir. Bu bölgenin insanları denizin hırçın dalgaları gibi sert mizaçlıdırlar. Kendilerine dokunmayana zarar vermezler ancak kendilerine dokunanın da karşılığını verirler. Farozlu dostuna sonsuz sadakatle bağlıdır, düşmanına ise affı olmayan bir rakip olur. Bu bölgede yetişen insanların hafızasında birçok anı yer alır ve bu anılar, bölgenin karakterini ve tarihini şekillendirir. Bu hatıralardan bazıları Yalıspor Başkanı İsmail Erkaya ve Faroz’un su altı dalgıcı, kaptanı ve eski milli judoculardan, lakabı Kılerins olan Gökhan Kaya ile ilgilidir. Bu iki genç İsmail Erkaya'nın ailesine ait büyük teknelerde tayfa olarak denize açılırdı. O dönemler Karadeniz’in balık açısından zengin olduğu zamanlardı ve denizde geçen bu maceralı yıllar iki kafadarın akıllarına esen her türlü çılgınlığı yapmalarına olanak sağlardı. İsmail Erkaya yaşadıkları anılardan birini şöyle anlatıyor; "Teknenin en genç tayfaları bizdik. Herkes denizden döndüğünde evine gider, dinlenirdi ama biz teknede kalırdık. Gökhan o zamanlar judo ile uğraşıyordu ve iyi beslenmesi lazımdı.
Teknede bir gün yumurta, bir gün balık pişirirdik. Karadeniz’de o kadar çok sargan vardı ki bu balığın yapılabilecek her türlü yemeğini yapıyorduk. Sarganın kuyruğunu bile kızartıp yerdik. Kuyruk deyip geçmeyin, inanılmaz lezzetlidir. Kuyruk kısmını kızartır, diğer kısmını ise denize atarak martıları doyururduk." İsmail Erkaya’nın hatıralarında yer eden bir diğer olay ise Çömlekçi’deki Büyükliman’da geçiyor. Şu an Sahil Güvenlik biriminin bulunduğu yerde, İsmail ve Gökhan bir teknede duruyorlardı. Çimento Fabrikası'nın arkasına demirlemiş bir gemi vardı. Bir adam yanlarına gelerek “Ben bu geminin kaptanıyım ve gemiye gitmem lazım" dedi. Gökhan'la birbirlerine baktılar, çünkü adam pek güven vermemişti. Ancak kaptan onları ikna etmek için “Beni gemiye çıkartırsanız, bütün mazot bidonlarınızı doldururum" teklifinde bulundu. Bu teklif genç denizciler için çok cazipti ve teklifi kabul ederek kaptanı gemiye götürdüler fakat kafalarında hâlâ soru işaretleri vardı. Tekneye varınca ne kadar bidon varsa hepsini kaptana verdiler, hatta su bidonlarını bile boşaltıp verdiler ve beklemeye koyuldular. Bir taraftan da kaptan ne bahane üretecekte bizi kovacak diye konuşurlarken kaptan ve arkadaşları elleri dolu bidonlarla geldiler. Biraz mahcup şekilde mazot dolu bidonları aldılar ve çabucak oradan uzaklaştılar.. Geminin demir attığı yer, kıyıdan yaklaşık 500 metre uzaktaydı ve bu mesafede belki 1-2 litre yakıt harcamışlardı ancak kaptandan aldıkları mazot yaklaşık 450-500 litreyi bulmuştu. Dönüş yolunda İsmail, Gökhan’a dönüp şakayla karışık gülerek "Bu kaptan nasıl bir adam, delimidir nedir? Hem 500 litre mazot veriy hem de teşekkür ediy" diyerek şaşkınlığını dile getirdi. Faroz’un bu hikâyeleri, sadece bölgenin değil, Trabzon’un da deniz kültürünü ve insanların yaşam tarzını yansıtan önemli anılardır. Kuyruk kızartmasıyla başlayan, mazot macerasıyla devam eden bu hatıralar Faroz’un hırçın denizi ve sert insanlarıyla bütünleşmiş bir yaşam tarzını gözler önüne seriyor. Faroz’un denizle olan bu derin bağı, bölgenin kültürünü ve karakterini şekillendirmiştir.