Türkiye’deki ekonomik durumu anlak için ekonomist olmaya gerek yok.
Ekonomiyi anlamak kolay
Cebinize giren ve çıkan para kişinin, Türkiye’nin ithalat ve ihracatı da ülkenin ekonomisini belirler.
Cebinize giren para çıkandan fazla ise ekonominiz iyidir, çıkar para giren paradan fazlaysa zarardasınız veya krizdesiniz
Daha ilerisi buhrana girmişsiniz demektir.
Ülkelerin ekonomik durumu da öyle.
İhracatınız, ithalatınızda fazlaysa kardasınız, yani zararda değilsiniz
Kişi başına düşen milli gelir, ortalamanın altında ise ekside, yani zarardasınız
Daha açıkçası fakirsiniz.
Üretim yoksa sürekli tüketim olursa da tüketen toplumsunuz ki bu da ülkenin ekonomik krizlerinden biri demektir.
Türkiye’de özellikle 1990’dan sonra art arda yaşanan ekonomik krizler ülkeyi olumsuz ölçüde etkilerden, vatandaşı da sürekli fakirleştirdi.
Türkiye’yi 20 yıldır AK Parti tek başına yönetiyor.
Allah için çok güzel şeyler yapılırken, yanlışlar da yapılmadı değil.
Dünya üzerinde yaşanan ekonomik krizin, bizim ülkemizde yaşanan krizin müsebbibi değildir. Elbette bağlantılıdır ama direkt etkiliyor deşer yanlış olur.
Çünkü her ülkenin kendi öz kaynakları vardır, üretimi vardır,
Hesap kitap işi vardır.
İşçiye, memura, emekliye asgari ücretlinin gelirlerinde de yılda iki kez artış sağlansa da alım gücü noktasında eskisinden pek çok farkı da yoktur.
Peki, ekonomik krizler seçimi etkiler mi?
Etkilemez mi?
Hem de direkt
Ekonomik krizin şiddetini her geçen gün daha da artırdığı bir dönemde seçimlere yaklaşıyoruz. Bir yıldan az bir süre kaldı.
AK Parti için çok zor, muhalefet için biraz daha kolay görünse de ekonomik krizler seçimlere doğrudan etki eder.
Enflasyonun yüzde 79 ancak reelde yüzde 150 seviyelerinde olduğu bir dönemde, işsizliğin her geçen gün yükseldiği bir zamanda seçime gitmek elbette zor ve bir o kadar da riskli.
Haziran 2023’te yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi, iktidar açısından son derece olumsuz bir ekonomik konjonktürde yapılacağına ve ekonomik krizin AKParti’nin oyunu olumsuz etkileyeceğine hiç kuşku yok.
Ama asıl mesele krizin seçim sonuçlarını ne ölçüde etkileyeceği; başka bir deyişle, iktidar partisinin oylarında gerileme olacağıdır.
İktidarın ekonomik performansı iyiyse oyunu artırır, kötüyse düşürmesi beklenir.
Türkiye’de de durum çok farklı değildir.
Bu zamana kadar yapılan bütün seçimlerde iktidar partisinin büyüme hızının ile oy oranıyla doğru orantılı olduğunu görürüz.
Büyüme hızı ile iktidarın oy oranı arasında pozitif ve çok sıkı bir ilişki var. Mesela 1987 ve 2007 genel seçimleri dışında, 16 seçimin 14’ündebüyüme hızı ve iktidarın oy oranı aynı yönde değiştiğini görüyoruz.
Aynı şekilde AKParti, iktidar olduğu dönemde yapılan seçimlerde en yüksek oyu yüzde 49,8 ile 2011seçiminde ortalama büyüme hızının da yüzde 10,4 ile en yüksek olduğu seçimde almıştır.
Ortalama büyüme hızının yüzde -4,3olduğu 2009 yerel seçimlerde AKParti’nin oy oranının yüzde 38,4 ile en düşük olduğu seçimdir.
Bugünkü anketlerde durum farksız
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün
Mesela kişi başına gelirin büyüme hızındaki1 puanlık bir artış iktidarın oyunda 0,38 puan artışa yol açtığı belirtildi.
Aslında bu son cümle durumu özetliyor.
Kişi cebine giren parayı, boğazından aşağı geçirdiği lokmayı ile çocuğuna iş bulmayı hesap ediyor. Bu ihtiyaçları yerine getiren parti İktidar ise oyunu artırır, muhalefet ise iktidara getirir.
Yani getirip götürme işi tamamen, iş, aş ve ekonomik göstergelerle ilgili.
Elbette memlekette yapılan yatırımların önemi çok büyüktür. Ama bugün öyle bir duruma gelinmiş mi vatandaş iş, aş, ve paradan başka bir şeyi düşünemez oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu çok iyi görmüş ve yorumlamış olmalı ki, işçiye de, emekliye de, memura da verdikçe veriyor.
3600 göstergeyi veriyor.
Verdikçe alırsın.
İşçi, memur, emekli kesimi ile fakir ve fukarayı çok güzel günler bekliyor.