Türkiye yılda yaklaşık 50 milyar dolar gibi bir rakamı enerji finansmanına harcamaktadır. Uzmanlar tarafından yapılan değerlendirmelerde enerjide yaşanan dışa bağımlılık durumu nedeniyle ciddi miktarda dövizin yurt dışına çıktığı ifade edilmektedir.
Enerji kaynakları konusunda çok da şanslı olmayan Türkiye, bu konuda dışa bağımlılığı azaltmak için bilhassa son yıllarda yenilenebilir enerji (rüzgâr, güneş gibi) kaynaklarını devreye sokmuştur. Bunun yanında ülkemizin etrafında var olan enerji yataklarının keşfedilmesi ile ilgili ciddi adımlar atılmıştır. Bu adımların ilk semeresi Karadeniz’de alınmış ve ülkemizin en az 10 yıl doğalgaz ihtiyacını giderecek doğalgaz rezervleri bulunmuştur. Fakat uzmanların verdikleri bilgilere bakılırsa asıl enerji rezervi Akdeniz’de yatmaktadır. Yapılan tahminlere göre Doğu Akdeniz Levant havzasında yaklaşık 3,5 trilyon metreküp (TCM) keşfedilmemiş doğal gaz ve 1,7 milyar varil keşfedilmemiş petrol olduğu ifade edilmiştir. Bunun dışında da başka rezerv kaynakları olduğu da tahmin edilmektedir. Yapılan tahminlere bakılırsa Akdeniz’de önemli miktarda doğalgaz ve petrol rezervi bulunmaktadır.
İşte bu nedenle Türkiye’nin buralarda arama yapmasına karşı çıkan Yunanistan, Fransa ve diğer devletler, var olan enerji pastasını kendi aralarında paylaşmayı amaçlamaktadırlar. Türkiye’nin bu olaya müdahil olması, NAVTEX ilan ederek sondaj çalışmalarına başlaması siyasi krizlere sebep olmuştur. Akdeniz’de sondaj çalışması yapan gemimizin ismi sanırız bu konuda Türkiye’yi sıkıştıran batılı devletleri sinirlendiren başka bir unsurdur. Zira Osmanlı tarihinin son dönemlerine damgasını vuran ve modern Türkiye’nin kurulmasının zeminini hazırlayan II. Abdülhamit’in ismi bu gemiye verilmiştir. Aslında bu topraklarda enerji kaynaklarının keşfi denilince akla gelen ilk isim II. Abdülhamit olmalıdır. Zira Sanayi Devriminin ardından içten yanmalı motorların keşfi ile birlikte petrolün önemli bir hammadde haline gelmesi neticesinde meselenin önemini ve boyutlarını kavrayan Sultan Hamit, imparatorluk sathındaki petrol yataklarının bulunmasını emretmiş ve bu konuda bir harita hazırlatmıştır.
Musul, Kerkük, Süleymaniye ve hatta Doğu Anadolu’nun bazı bölgelerinde bulunan petrol yataklarının varlığı (65 noktada petrol tespit edilmiş) bir rapor haline getirilerek Sultan II. Abdülhamit’e sunulmuştur. Bilhassa sanayileşen batılı emperyalistlerin petrole olan bağımlılığını iyi tahlil eden II. Abdülhamit, Musul petrollerini kendi malları arasında kaydetmiştir. Böylece bu bölgeler koruma altına alınmış, özel mülk haline geldiği için işgal tehlikesinin dışında bırakılmıştır. Fakat İngilizler, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumdan istifade ederek Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından birkaç gün sonra hukuksuz bir şekilde Musul’u işgal etmiştir. Kriz haline gelen Irak sınırı meselesi Lozan’da çözülememiş ve Misak-ı Milli toprağı olan bu bölge Cumhuriyetin ilanının ardından İngiliz mandasındaki Irak’a terk edilmiştir. 20’nci yüzyılın başında uluslararası hukuku hiçe sayarak Osmanlı’nın zengin petrol bölgelerini işgal eden İngiltere ve Fransa, bugün Türkiye’nin Akdeniz’de sondaj çalışması yapmasına karşı çıkmaktadır. Türkiye de buna karşın tarihsel hafızasını devreye sokarak onlara en güzel cevabı vermiş; Fatih, Kanuni ve Yavuz’un ardından Akdeniz’de sondaj çalışmalarını yapacak geminin adını Abdülhamit Han koymuştur. Bu durum Avrupa’ya açık bir mesaj niteliği taşımaktadır. Zira bir zamanlar gasp ettikleri petrol bölgelerinin gerçek sahibi olan II. Abdülhamit’in ismini taşıyan gemi, bugün Avrupalıların gözü önünde Akdeniz’de sondaj çalışması yapmaktadır. Umarız Abdülhamit Han gemisinin yaptığı aramalar sonunda Türk Milletinin yüzünü güldürecek gelişmeler yaşanır…