Sevgili Okurlar, Yakın tarihte Türkiye’nin karanlık dönemleri oldu. O yılları hatırladığımızda ülkemizin ayağa kalkmaya çalıştığı dönemlerdi, Türkiye, kendi yağıyla kavrulmaya çalıştığı süreçlerde hep birilerine muhtaç kalsın diye durdurulmuştur.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bu genç Cumhuriyetin, enerjisini darbelerle, suikastlerle, terör örgütleri ile aldılar.

1960’larda, 1980’lerde, 28 Şubat’larda, 15 Temmuzlarda içimize sızan hainler harekete geçti ve Türkiye’yi kan gölüne çevirdiler.

Bunları yaparken de elimizi kolumuz bağladılar. Ne Sanayi kurmamıza  izin verdiler. Ne otomobil üretmemize, ne de maden aramamıza.

‘Biz size veririz’ dediler.

Türkiye 28 Şubat’tan sonra kendi içinde hesaplaşmasını yaptı, 15 Temmuz’dan sonra da özellikle yargı ve güvenliği eline geçirenlere karşı da ciddi operasyonlar gerçekleştirdi.

Devletin tüm birimlerine sızmış etki ajanları tek, tek arındırıldı.

Kuşkusuz buralara kolay gelinmedi.

Vurulan savaş gemimiz, düşürüldüğü düşünülen Casa uçaklarımız,  ülkenin dört bir yanında patlatılan bombalar. Hepsinden bir ders çıkararak, bu zehirin panzehirini  üretmeye çalıştık.

Çok ciddi mesafe aldık.

Birkaç ay önce İran’ın en güvenli yerinde  Hamas siyasi büro şefi Faili meçhul bir suikaste kurban gitti.

Ve aynı anda Lübnan’da  iki önemli suikast daha yapılmıştı.

Tam da bu arada Milli İstihbarat Teşkilatımız sınırlarımızın içinde art arda İsrail’e çalışan Ajanları ele geçirdi.

Ben inanıyorum ki, hem İran’ın içinde, hem de Hizbullah ve Hamas’ın içinde benzer ajanlar var.

Haniye’nin nerede kalacağını öğrenip bomba mı koydular, telefonuna sinyal göndererek mi öldürdüler hala bilinmiyor.

Ama bilinen bir gerçek var ki, Lübnan’da aynı anda 3 bin kişinin çağrı cihazına  patlayıcı yerleştirildiği ve patlatıldığı.

Bu şunu gösteriyor, dünyada birkaç ülkenin dışında, İsrail’in aleyhine her gelişmenin haber alınabildığı bir teknoloji var. Bir süre önce bankaların ve uçakların devre dışı kalması da son yapılan saldırının silahsız olanıdır.

Şimdi, hepimizin elinde, belinde, cebinde, çantasında cep telefonları var.

Her ne kadar Sayın Bakanımız Abdulkadir Uraloğlu sibere karşı en dayanıklı 10 ülkeden birisiyiz dediyse de  kaygılar başladı.

Gelecekte siber savaşlar olacak dendiğinde bilgisayarların devre dışı kalması olarak düşünmüştük. Meğer siber savaşlar, tüm teknolojik cihazların silaha dönüştürülmesi imiş.

Onun için Milli Sanayi. Milli Sanayi.

Sokakta sıkça şu sözleri duyuyorum,

Acaba gelecekte, bir iktidar değişikliği olursa, teknolojik kazanımlar kayıp mı edilecek?

Bu projeler dondurulacak mı?

Türkiye’de iktidara talip olanlar bu yönde halkı mutlaka ikna etmeleri gerekir.

Milli konularda bir duruş göstermeleri gerekir.

Şunu hiç unutmayın, mevcut iktidarları göndermeye çalışanlar, yeni gelecek olana çok şirin gözükürler. Önce Büyükelçileri sizi ziyaet eder.

Sonra Amerika da düşünce! kuruluşları lider adayını çağırır test eder. Seçim kampanyasına da destek verirlre.

Avrupa Birliği ve Dünya Bankası yardım adı altında borç para ile ekonomine nefes aldırtır. Yarın kontrollerinden çıkınca da devirmek için uğraşırlar.

Kim olursan ol, çok partili sisteme geçişten buyana en solcu Başbakana da bunu yaptılar, en sağcısına da!