Yalnızlık insanoğlunun yeryüzüne ayak bastığı günden beri insanın önemli bir sorunu olarak değerlendirilmiştir. Yalnızlık, kültürümüzde de önemli bir dert kaynağı olarak değerlendirile gelmiştir. Onun için “Yalnızlık Allah’a mahsustur” sözü de kültürümüzün temel taşlarından biri olmuştur.
Yüzyıllar önce Fuzuli’nin yalnızlığa ilişkin şikâyeti de kültürümüzde bilinmektedir. Fuzuli şöyle diyordu:
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı (FUZULİ)
(Gönlümün ateşinden başka bana kimse yanmaz, acımaz. Sabah rüzgârından başka da kimse kapımı açmaz). Oysa sosyal bir varlık olan insan, diğer insanlarla hemhal olmak ihtiyacındadır. Böyle bir ihtiyacın karşılanmaması, insanı fıtratından uzaklaştırmakta ve insanın kendine yabancılaşması sonucunu doğurmaktadır.
Geçtan(1990) yalnızlık kavramını şöyle çeşitlere ayırmaktadır:
*Bir insanın tek başına yaşaması biçiminde somut yalnızlık,
*Kendi toplum gurubuna yabancılaşma biçiminde yaşanan yalnızlık,
*Çevresi tarafından itilme sonucu yaşanan yalnızlık,
*Bir insanın çevresiyle ilişkilerini en azına indirerek kendi seçimi ile yaşadığı yalnızlık,
*İnsanın kendisini anlaşılmamış ve kimsesiz hissettiği gerçek yalnızlık.
Yalnızlık bazen bir insanın kendisine acıması biçiminde yaşanan yalnızlığın da ötesinde yoğun bir soyutlanmaya yol açabilir. Bu gerçek yalnızlıktır. Böyle bir insanın geçmişinde var olmuş olan insanların izlerinin silindiği gibi, gelecek yaşamında yeni ilişkiler kurabilme umudu ve beklentisi yoktur. Gerçek yalnızlık her insanı, tarihin her çağında korkutmuştur. Günümüz modern insanını da yalnızlık korkutmaktadır. Modern medeniyetin insan yetiştirme düzeni, insanı bireyselleştirerek onun yalnızlaşmasını kolaylaştırmıştır.
Bir insanın diğerlerinden farklılığı ve tekliği anlamına gelen bireyselleşme/bireycilik birey haline getirilmiş insanın yalnızlaşmasına neden olmuştur. Aslında modern insan yalnızlığı üst düzeyde yaşamaktadır. Ama modern insan bu yalnızlığını narsizm(özseverlik) ile örtmeye çalışmaktadır. Narsizm, kendinden başkasını beğenmeyen tanımayan bir kimlik olup “ben” ve “ben” ilişkisi ile maskelenmiş bir yalnızlığın dışavurumudur. Yani birey özseverlik maskesi ile yalnızlığını örtmenin çabası içindedir. Bütün bunlar modern insanın teknolojinin güdümünde yalnız bir birey haline geldiğinin işaretlerini vermektedir.
Şimdi modern dünya yalnızlaşan insanın yalnızlığını gidermek için bakanlıklar kurmaya başladı. Nitekim önce Japonya’da sonra da İngiltere’de yalnızlık bakanlıkları kuruldu. Kendi ellerimizle modernleşme adına yalnızlaştırdığımız insanı bu yalnızlıktan kurtarmak üzere bir örgüt kurmak ne kadar işe yarayacak? Göreceğiz. Modern insanın yalnızlaşması modernizmin bir marifeti olarak değerlendirilmelidir. Yalnızlaşan insanı yeniden fıtrata uygun biri haline getirmek için örgütlerin bir işe yarayacağını sanmam. Çünkü sorun insanın fıtratını bozmaya yönelik olup bakanlık kurarak bu soruna çare bulmanın mümkün olmadığını söylemek gerekir.
Kalabalıklar içerisinde kendini yalnız hisseden modern insanın titreyip kendine dönmesinden başka çaresi yoktur.