Geçen günlerde bal satan bir arkadaşa “ballar hakiki mi?” diye sorduğumda arkadaş; hocam bu yıl sahte bal bulman zor, zira şeker fiyatı da bal fiyatına yaklaştı, kimse kolay kolay arılarına şeker vermez” dedi.
Bu cevapta çok trajikomik bir durum vardı. Dünyamız ne hâle gelmiş, bala güveneceğiz ama balı üreten kişilere güvenemeyeceğiz, yani mal, sahibinden hakiki olacak, mal hakiki, üreteni ise sahte…
Şeker pahalı diye bala şeker katamayan bu kişilerin diğer eylemlerine nasıl güveneceğiz?
Daha önceleri eşyaya insandan daha fazla değer veren kişileri görmüştük, ama bu sefer durum daha farklı, eşyanın güvenirliğinin üreticisinden daha fazla olduğu bir dönemi yaşamaktayız.
Özgür ortamda meydana gelmesi, ahlakın en belirgin özelliğidir. Ahlak adına hareket eden fakat özgür ortamda oluşturulmayan her hareketin ahlakî değeri sorgulanmalıdır.
Lokman Hekim, karanlıkta esnerken eli ağza götürmeyi ahlak olarak tarif etmişti. Gündüz insanlar görür, kendini ayıplar diye sokağa tükürmeyen insanın ahlak anlayışı ile gece kimsenin olmadığı ortamda edepsizlik olur diye sokağa tükürmeyen insanın ahlak anlayışı bir midir?
Bizler, korku ve tehditle, yasak kavramı adı altında en kısa yoldan insanları belirli hareketleri yapmalarına zorluyoruz. Ahlaki kuralların baskı ve tehditle uygulamaya geçirilmesinin uzun vadede bireylere fazla bir katkısı olmayacaktır. Baskı ile ahlaki kurallara uyan kişiler, birgün bu baskı ve tehdidi ortadan kaldıracak güce eriştiklerinde daha farklı eylemlere yönebilmektedirler.
Baskının olduğu yerde yasaklanan eylemlerin ortaya çıkmaması, ahlakın göstergesi değildir.
Ahlak, zamane, zemine, kişiye göre değişmeyen kurallar bütünüdür.
Özgür ortamda, hiçbir baskı altında kalmadan, düşünerek hareket eden, eylem ve söylemi ile birliktelik oluşturan kişiler aynı zamanda ahlaklı kişilerdir. Ruhi kemâle erişen, düşünce ve yaşam dünyasını örtüştüren kişilerin davranışlarındaki tutarlılık onları daha özgür ve daha güvenilir kılar.
Birtakım dayatmalarla insanlara baskı yapılması ve insanların bu baskı altında belirli davranışları gerçekleştirmesi, toplumda ahlaksızlıkların, iki yüzlülüklerin oluşmasına neden olur.
Ahlak, ruha yerleşmiş güzelliğin hiçbir zorlama olmadan kişinin iradesi ile ortaya çıkmasıdır. İnsanların doğru davranması, içlerindeki fıtri güzellikle ters düşmeme durumlarını ortaya koymaları, karakterleri ile alakalıdır. Karakterimiz, içimizde var olan ve bizim bilgimiz dahilindeki duyguların eylemimizle de aynı olmasını gerekli kılmaktadır. Münafık veya günahkâr dediğimiz kavramlar, inanç ve eylem uyuşmazlığı neticesinde ortaya çıkmıştır ki bunun diğer adı şahsiyet, yani karakterdir.
Karakterimiz, bizim isteyerek ve sürekli olarak yaptığımız veya yapmadığımız eylemlerdir. Karakterimiz duyuşsal yönümüzün davranışa dönüşmüş hâlidir.
Şair Nâbî’nin yukarıdaki beyitte belirttiği gibi imkânsızlıktan dolayı haram işleyemeyen kişilerin ham hâllerine güvenmemek, onların serbest zamandaki eylemlerini gözlemlemek gerekmektedir.