Ata yurdu olan Balkanlar’a arkadaşı Mehmet Behçet Bey ile ziyarete giden Yahya Kemal, o sırada Bulgarların millî şairi İvan Vazof’un ölümü nedeni ile Bulgar Devleti’nin yapmış olduğu cenaze törenine katılmak zorunda kalır. Törende İvan Vazof’u öven konuşmalara şahit olur. O günlerde tarih 22 Eylül 1921’dir ve İstanbul işgal altındadır. Merasime Bulgaristan’da yaşayan Türkler de katılmıştır.
Öndeki sırada duran bir Türk’ün İvan Vazof’u kastederek bizde yazık ki böyle bir büyük şair yetişmedi diye hayıflandığını duyan Yahya Kemal, Fuzulî, Bâkî, Nedim, Şeyh Galip gibi şairlerin yanında hiçbir değeri olmayan bir şair için bir vatandaşın böyle bir ifade kullanmasına çok içeler ve yanındaki arkadaşı Mehmet Behçet’e: Görüyorsun ya Behçet, cehalet esaretten daha beterdir, der.
Çünkü cehalet esaretten beslenmektedir. İnsanlar canlarını vererek memleketlerini esaretten kurtarabilirler fakat onlar canlarını vererek halklarını cehaletten kurtaramazlar. Cehaletten kurtulmak daha büyük emek, daha fazla zaman ve çok daha fazla çaba gerektirmektedir.
Yahya Kemal cehalet esaretten de beterdir sözünü söylemeden iki ay önce Mustafa Kemal Paşa ise Millî Mücadele devam ederken 15 Temmuz 1921 tarihinde Ankara’da Maarif kongresini toplamıştı.
Birinci Maarif kongresi Meclis’in açılışından (23 Nisan 1920) yaklaşık on beş ay sonra yapılmıştır. Fakat bu süreç içerisinde de Yunanlılar Aydın, Bursa, Manisa, Balıkesir bölgelerini ele geçirmiş; 13 Temmuz’da Afyon, Bilecik, Altıntaş, 14 Temmuz’da Tavşanlı yerleşim yerlerini işgal etmişti. Maarif Kongresi’nin açıldığı gün ise 4. Tümen Kurmay Başkanı Şerafettin Bey esir düşmüştür. Kongre devam ederken 17 Temmuz’da Yunanlılar beş bin esir alarak Kütahya’yı ele geçirmişlerdir. Sakarya Meydan Muharebelerinin devam ettiği süreçte 21 Temmuz günü maarif kongresi sona ermiştir.
Kongreye katılmak için Mustafa Kemal Atatürk cepheden gelerek kongreye katılmış, katılımcıların elini tek tek sık sıkmış ve de kongrenin açılışında bir konuşma yaparak kendilerinin cephede Yunanlılarla mücadele ederken öğretmenlerin de cehaletle savaştığını dile getirmiştir.
Kongrede o günkü maarifin durumu, mekteplerin vaziyeti, kız mekteplerine karşı halkın tutumu, ziraat mektepleri, özel ve azınlık okullarının durumu konuşulmuştur. Tam sayısı belli olmamakla birlikte kongreye 180 ile 250 kişi arasında bir katılım olduğu, bunların arasında 10 ila 20 arasında kadın öğretmenin bulunduğu bilinmektedir. O dönemde ulaşım zor olduğu için Ankara’ya demiryolu olan Kütahya, Bilecik, Eskişehir, Afyon gibi bölgelerden daha fazla katılımın olduğu görülmektedir.
Maarif kongresi, harcanan para, bayan öğretmenlerin katılımı ve kongrede ulusalcı bir düşüncenin hakim olduğu yönünde eleştirilere tabi tutulmuştur. Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey, kongrede 10 bin liraya yakın para harcandığına, savaş şartlarında bu harcamanın çok büyük yekûn tuttuğuna dair bir konuşma yapmıştır. Hamdullah Suphi, katılımcıların tren ile geldiklerini, otele para vermemek için onları yurtlarda yatırdığını, aynı kaptan yemek yediklerini, toplamda ise 3 bin lira kadar bir harcama yapıldığını belirten bir açıklama yapmış, yine de bazı kişileri ikna edememiştir.
Daha sonraları bazı mutaassıp milletvekilleri kadın ve erkek katılımcıların bir arada olduğu hâlde yapılan bu kongreyi eleştirmiş, Batı’yı taklit ederek insanların bir yere varamayacağı, kendi kültürel kodlarımızın bozulmaması gerektiğini dile getiren şikayetlerde bulunmak için Atatürk’e kadar çıkmışlardır. Atatürk bu şikayetleri ciddiye almamıştır.
1921 yılında Anadolu’da görev yapmakta olan 3316 öğretmenin 689’u kadındır. Bu oran o günkü şartlarda çok da küçümsenecek bir oran değildir ve Osmanlı’dan miras kalmıştır ki bugün Afganistan ve diğer Arap ülkelerinin durumunu göz önünde bulundurduğumuz zaman Osmanlı’nın son döneminin bu ülkelerden iyi olduğunu göstermektedir.
Tarihte olduğu gibi bugün de cehaletle mücadele en büyük uğraşımız olmaya devam etmektedir.