Bir iki kupayla kendini dev aynasında görüp rahmetli Ahmet Suat Özyazıcı'nın tahtına göz diken hocamız var bizim! Hani diyor ya "Trabzon'da kazanamadığım tek kupa Ziraat Türkiye Kupası...”

Hayırlı olsun hocam

Verdiler sana o çok istediğin kupayı

Çerçevelettir de odana as, gururla bakarsın artık

Resmen kupa sarhoşu olmuşsun da haberin yok

Zil zurnasın çünkü, ayılamadın bir türlü

Eee şampiyon olmuşsun ya üç sezon önce... Kafdağı'nda turluyorsun hala

Ahmet Suat Özyazıcı, Anadolu devrimine imza atarken bir sezonla ve bir iki kupayla efsane olmadı, hiçbir zaman da burnu Kafdağı'nda gezmedi... Şampiyonlukları seriye takıp İstanbul kulüplerine nal toplattı. Takımını saygıya, disipline, çok çalışmaya empoze etti.

Oysa sen?

Sen ne yaptın?

Bir iki kupayla devr-i alem yaptın

Avcı3

Kulübün başkanı Ertuğrul Doğan'a İstanbul'da düzenlenen toplantıda "Erto" diyebilecek kadar aymazlığa, gaflete düştün. "Erto" ne ya? Sen kim, Erto kim? Bilmiyorsan kalın puntolarla altını çizerek söyleyeyim: Sen bu kulübün maaşlı bir personelisin... Adı üstünde PERSONEL

‘Erto’ dediğin kişi de sana o maaşı veren patronun... Senin kulüpteki diğer çalışanlardan tek farkın aldığın MAAŞ

Personel ve maaş bağıntısını kuramamışsın belli ki... Olimpiyat Stadı'nda oynanan maçta hem uyuyan tosbağayı uyandırdın hem de takımını Mariana Çukuru'nun içine düşürdün.

Üstelik skor olarak öne geçmişken... Bu sezonun en kötü, en başarısız takımlarından biri olan Beşiktaş karşısında sahaya sürdüğün kadroya bakar mısın? Şu Fountas'ta, şu Umut Güneş'te ne buldun Abdüş hoca?

Nasıl güzel di mi? Abdüş

Erto-Abdüş düzlemi senin hoşuna gider

Çiçek Abbas filminde söz düellosu var ya... -Herkese benden çay! -Ben istemem. -Peki, Şakir'e çay yok! -Ne demek Şakir? -Adını mı değiştirdin? -Sen bana nasıl Şakir dersin lan kelek! Ne diyem, mesela Mahmut mu diyem, Şakir

Türk sinemasının efsane filmlerinden, Sinan Çetin imzalı Çiçek Abbas'taki Şener Şen ile İlyas Salman'ın kahvehane atışmaları hala dillerde... Abdullah Avcı'yı Şakir mi yapsak, Abbas mı, yoksa Mahmut mu bilemedim yani... Şu laubali ‘Erto’ muhabbeti bu filmdeki atışmaya benziyor. Gerçi atışma ağır kalır çünkü burada Ertuğrul Doğan yoktu. Bizim Abdüş hoca patlak lastiğe hava vurup Don Kişotluk yapmaya kalkıyor. Ona kırgınız, sitemkârız çünkü... Olimpiyat'ı dolduran 40 bin Trabzonspor taraftarından helallik almalı... Gözlerden akan yaşın hesabını vermeli. Şunu da dip not olarak ekleyeyim: Başkan Doğan yeni sezon için Abdullah Avcı konusunda kılı kırk yarmalı, attığı her adıma dikkat etmeli... Malum, önü engebeli, dolambaçlı...

HİÇLİK DUYGUSU

"Geriye yaslanmadık, r... bizi yasladı. R... bizim hem içimize girdi hem kenara soktu. Kenara soktuğunda hızlı, şiddetli gidemedik." Anlatım bozukluğuyla yüklü bu cümleler, emniyette çapraz sorguya alınan suçlunun ya da yüzü maskeli bir hayat kadınının itirafları değil... Trabzonspor Teknik Direktörü Abdullah Avcı'nın Ziraat Türkiye Kupası'nı Beşiktaş'a altın tepside sunduğu maçın ardından yaptığı basın toplantısında ağzından dökülen zirzop sözler... "Geriye yaslanmadık, rakip bizi yasladı!" Ne demek bu savunma yöntemi? Bir teknik adam hiçbir başarı gösteremediği sezonda elindeki son barut olan kupayı rakip takıma "eliminen" hediye ediyorsa ve bu açıklamayı yapıyorsa kusura bakmasın, yönetime "Biletimi kesip beni köyüme gönderin!" mesajı veriyordur.

Maça at gözlüğümüzü takıp kötümser bir ruh haliyle bakalım... Hani televizyonlara çıkıp iyi oynayan bir takımı yerden yere vuran ya da kötü oynayan bir takımı göklere çıkartan sözüm ona spor otoriteleri var ya, ha onlar gibi yapalım. Hocam, senin takımın süper futbol sergiledi, sağdan soldan akınlarla rakibini abandone durumuna getirdi, bindirmelerle denizciler gibi "heyamola" diye nara atıp tam hedefe ulaşmışken talihsiz bir golle amacına ulaşamadı. Şimdi realist bir gazeteci olalım ve konuya objektif yaklaşalım...

Kulakları çınlasın aklıma Yılmaz Vural geldi...

2013-2014 sezonunda Spor Toto Süper Lig'in 28. haftasında Sanica Boru Elazığspor teknik direktörü olan Yılmaz Vural, Kayserispor yenilgisi sonrası muhabirin maça yönelik sorusuna "Bize tecavüz ettiler" yanıtını vermişti. Abdullah Hoca, Yılmaz Vural gibi açık yüreklilikle "tecavüz" sözcüğünü kullanamamış olmalı ki "Geriye yaslanmadık, rakip bizi yasladı" diyor. Yahu hocam, sen bu kulüpte şampiyonluk yaşamış, bu onurlu duyguyu ciğerlerine kadar solumuş birisin. Ve bu kulübe ikinci kez geldiğinde "Yeni gelmedim, geri geldim" diyen bir teknik adamsın. Adı üstünde teknik adam... Bu takıma ne ben ne başka hoca ne de yaylanın vargit çiçeği Fadime hala taktiği veriyor, sen veriyorsun sen! Takım öne oynadı, arkaya oynadı, geriye yaslandı, yattı uyudu... Sahada ne oluyorsa senin dahlinde oluyor. Vay efendim, "Geriye yaslanmadık, rakip bizi yasladı!" Demek ki inisiyatifi tamamen rakip takıma bırakmışsın ve yenilgiyi kabullenmişsin. Ah hocam ah! Trabzonspor'daki bir Visca kadar yürekli olamadın, Pepe'nin vurdumduymaz tavrına ayak uydurdun. Eee ne oldu? Geride hüzün kaldı, gözyaşı kaldı, hiçlik duygusu kaldı... Kurtlar konseyinde çakallara maskara olduk. Yazık!

AYAKLARI DEĞİL NAMI YÜRÜYOR

Başkent Ankara'da gözüpek, taşı sıksa suyunu çıkaran, tam manasıyla "cevahir" nitelikte bürokratlarımız var. Bu bürokratlar arasında işinin ehli ancak hiçbir zaman adı sanı duyulmayan, reklam peşinde koşmayan, kendini afişe etmekten hoşlanmayan biri var ki onun bulunduğu ortamlarda yel kayadan hiçbir şey alamıyor. Taka gazetesi Antalya temsilcisi Temel Karayunus’un çok iyi dostlarından biri.. Cengaver ruhlu bu kahramanın adı Baykal Yaylı. Atıcılık Federasyonu üyesi... Aynı zamanda 1982 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yazılım mühendisliği alanındaki ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla kurulmuş, 1985 yılından itibaren yabancı ortaklarından ayrılarak %98'i Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı'na ait olan HAVELSAN şirketinin Genel Sekreteri.

Yaylı, hem bürokraside hem de spor alanında çok başarılı bir isim. Atıcılık milli takımını Macaristan'daki şampiyonaya kafile başkanı olarak götürecek. İşini severek yapan, öz güveni yerinde olan Baykal Yaylı, kariyer planlamasını yaşam çizgisi olarak belleyip dimağına mıh gibi kazımış. Savunma Sanayiinde rüştünü ispat eden HAVELSAN'ın gün aşırı yaptığı hamlelerde onun da payı büyük ama dediğim gibi adamın ayakları değil namı yürüyor! KTÜ'nün engin görüşlü hocalarından Prof. Dr. Gürsel Çolakoğlu'nun başkanlığını yaptığı Atıcılık Federasyonu'nun havalı ve ateşli silahlar kategorilerinde kazandığı başarılarda "görünmez kahraman" rolünü üstlenen Baykal Yaylı bir koltuğa on karpuz sığdırabilen nadide bir portföy çiziyor. Onun başarıları gençlik hayallerinin birer ürünü belki de... Yaptığı çalışmaları yapacağı hizmetlerle bütünleştirdiğinde kariyerindeki madalyon dizgesini daha da genişletecektir şüphesiz. Bu sayede Türk Milli takımına da yeni ufuklar açacaktır.

TAKVİYE KUVVET: EVLİYA BAKİ

Trabzon'da doğup yüreğine giden yolları gurbetle kesişen güzel ve naif yürekli bir insan... Pek çoğunuz tanımaz onu... Trabzon Tonyalı... Seyahatname'si yok ama Evliya Çelebi gibi kültürlü, entelektüel, tuttuğunu koparan, girişken biri... Antalya'da inşaat sektörüne yoğunlaşan Evliya Baki kurduğu özel bir kolejle de milli eğitim camiasına perde gerisinden verdiği destekle anılıyor... Yavru vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin gün geçtikçe gelişen kenti Girne'de inşa ettiği villalarla kariyerinin hinterlantını genişletti. İşleri dolayısıyla Antalya ve Girne arasında mekik dokuyor. Fırsat buldukça memleketinin takımı Trabzonspor'un maçlarını kaçırmıyor. Kanat çırpan yüreğindeki kanın rengi bordo-mavi desem mübalağa etmemiş olurum. Antalya'da 2017 yılında açtığı özel kolej onun hayatına haz verdi, ilham kaynağı oldu. Bu koleje kaydını yaptıran Trabzonsporlu her çocuğa özel indirim uyguluyor. Öğrencilere hem yüzde 25 indirim jesti yapıyor hem de Trabzonspor forması hediye ediyor.

Bu sayede memleket hasretini dindiriyor, sevdiklerinin, yakın akrabalarının yanına ışınlıyor kendisini. Okulda öğrenciler kadar veliler de Baki'nin bu uygulamasından hayli memnun. Trabzonspor için elini değil gövdesini taşın altına koyuyor. Başkan Ertuğrul Doğan'ın icraatlarını, hizmetlerini, eylemlerini, tepkilerini, mimiklerini kısacası her şeyini onaylıyor... Bu onay şirin görünme pahasına değil, gönlünde yuva yapmış Trabzonspor ve memleket aşkından kaynaklanıyor. Başkan Doğan'ın kalbi böylesine pır pır atan yöneticilere, çalışkan neferlere ihtiyacı var şüphesiz. “Seyahat ya Rasulullah” Evliya Çelebi'nin dillerde pelesenk olan duasıydı belki ama zamane Evliya'sının duası da memleketine devasa bir hizmet... Baki bu hizmeti o çok sevdiği ve tutkuyla bağlı olduğu takımı Trabzonspor için yapmayı çok istiyor... Axel Munthe'nin dediği gibi, Baki için başarının şartları; bilmek, istemek, cüret etmek ve susmak. Bordo-Mavililer için belki de taze kan Evliya Baki olacak. Trabzonspor'un borcu gün aşırı katlanıyor. Bu sezon takımlar arasında kupalar dikkate alındığında etkisiz elemanlardan biriydi Trabzonspor. Haliyle yeni sezon için gerek futbolculara gerek teknik ekibe gerekse kulüp personeline ödemelerin yanı sıra FIFA'ya olası cezalarda sorun yaşanmaması için Ertuğrul Doğan her zaman olduğu gibi tek başına mücadele verecek. Beyin yakan soru şu: Doğan tek başına mücadelede bu kez yeterli olacak mı, yoksa bir ya da birkaç iş insanına ihtiyaç duyacak mı? Takviye kuvvet için bizden öneri: Evliya Baki. Bu yakışıklı genç iş adamı göreve soyunmaya hazır. Ne dersiniz Sayın Başkan?

FELİCİTA

"Gerçek mutluluk varılan nokta değil, yolculuğun kendisidir" Biraz önce bu İtalyan deyişini duyduğumda aklıma şampiyonluk sezonu devam ederken “Trabzonspor şampiyon olursa camianın ateşi söner” dediğim ve yadırgandığım zamanlar geldi.. Ve yazmak istedim.. "La vera felicità sta nel viaggio, non nella meta" , "Gerçek mutluluk varılan nokta değil, yolculuğun kendisidir" diyen İtalyan deyişi Trabzonspor’un uzun yıllar süren şampiyonluk hasretini ve bu süreçte yaşanan duygusal yolculuğu en iyi şekilde ifade ediyor. Trabzonspor camiası yıllar boyunca süren bu özlem ve zorlu yolculukta tutkunun, umudun, inadın ve azmin sembolü olmuştu. Ancak şampiyonluk hedefine ulaştıktan sonra bu uzun ve meşakkatli yolculuğun ateşi bir nebze sönmüş gibi görünüyordu. Trabzonspor’un şampiyonluk yolculuğu önceki sezonları da hesap edersek pek çok iniş-çıkışla, haksızlıklarla dolu uzun ve zorlu bir süreçti…

Şehirde ve camiada her sezon büyük bir heyecan ve umutla başlarken her yenilgi ve her başarısızlık sonrası derin bir hayal kırıklığı yaşanıyordu, çünkü beklenti her zaman şampiyonluktu ancak bu olumsuzluklar, özellikle yaşanan haksızlıklar,2010-2011 sezonunda uğradığı “Gasp” ve “Yalnız bırakılma” camianın birbirine olan bağlılığını ve inancını daha da güçlendiriyordu.

Şampiyonluk yolunda atılan her adım, alınan her galibiyet camianın yüreğini biraz daha alevlendiriyordu. Taraftarlar, futbolcular, teknik ekip ve yönetim hep birlikte bu büyük hedefe odaklanmıştı ve “Acaba 2010-2011 sezonunda yaşananlar tekrardan yaşanır mı?” endişesi bilinçaltında camiayı “Birlik olmaya” davet etmişti... Tribünlerde yaşanan coşku, sokaklarda yankılanan tezahüratlar ve her gol sonrası yaşanan sevinç sadece şehirde değil, dünyanın her tarafında adeta bir şölen havası yaratıyordu. Hafta sonları şehre gelen uçaklar tamamen doluyor, ek seferler koyulmak zorunda kalınıyordu. Şehirde bayram havası oluşuyor ve insanlar birbirlerine karşı inanılmaz samimi, saygılı ve misafirperver davranıyorlardı. Trabzon şehrinin sosyolojisi değişiyordu sanki… Şampiyonluk yolculuğu şehrin iliklerine kadar işliyor ve bu büyülü hava futbolla ilgili olsun olmasın hemen herkesi etkisi altına alırken bize göre kutsal olan bu yürüyüşün her anı büyük bir tutku ve duygusallıkla yaşanıyordu. Sonunda yıllar süren bekleyiş sona eriyor ve Trabzonspor uzun zamandır özlemle beklenen şampiyonluğa ulaşıyordu. Neredeyse dünyanın her yerinde kutlamalar günlerce sürdü, herkes şampiyonluğu doyasıya kutladı ancak zafer sarhoşluğunun ardından yavaş yavaş aslında “Yolculuğun kendisinin” ne kadar kıymetli ve özel olduğunu, o anları ne kadar çok özlediğimizi fark etmeye başladık. Ateş Sönüyor mu? Şampiyonluğun ardından camiada ve takımda bir dinginlik ve doygunluk hissi oluşmaya başladı.. O büyük hedefe ulaşılmıştı. Bu zafer camianın uzun süredir taşıdığı yükün bir anda hafiflemesini sağladı ve bu hedefe ulaşmanın verdiği huzur, ateşin yavaş yavaş sönmesine neden oldu… Şampiyonluk her ne kadar büyük bir mutluluk ve gurur kaynağı olsa da, yıllarca süren o heyecanın, tutkunun ve mücadelenin yerini doldurmak zordu… Çünkü camia için gerçek mutluluk o zorlu ve tutku dolu yolculuğun kendisindeydi. Sancısız doğum olmaz deriz, Trabzonspor için en keyifli olanı belkide puan farkının çok olmasından dolayı o sancı dönemiydi, çünkü dönem festival havasında geçmişti.. Şimdi Trabzonspor için yeni hedefler ve yeni yolculuklar zamanı. Şampiyonluk ateşinin bir daha sönmemesi için her sezon yeni hedefler belirlemek ve bu hedeflere ulaşmak için sabırla, aynı tutku ve azimle çalışmak gerekiyor. Trabzonspor camiası yıllardır süren bu zorlu yolculukta edindiği deneyim ve birikimle gelecekteki başarıları daha da kıymetli kılacak yeni yolculuklara çıkmalıdır. Trabzonspor’un şampiyonluk yolculuğu sadece bir spor başarısı değil aynı zamanda camianın tüm unsurlarıyla birlikte yaşadığı bir mutluluk festivalinin hikayesidir… Şampiyonluğa giden yolda yaşanan her an, her mücadele ve her sevinç bu yolculuğun kendisini değerli kılıyor ve unutulmaz yapıyordu. Bu nedenle gerçek mutluluğun varılan noktada değil, yolculuğun kendisinde olduğunu unutmadan her yeni sezona aynı tutku ve inançla başlamalı ve yeni zaferler için yola çıkmalıyız, çünkü Trabzonspor için asıl mutluluk yolun sonunda ulaşacağı nokta değil yolculuğun ta kendisidir… (DENİZHAN ALTUNBAŞ)