Türkiye’nin tanıtılması her ne kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın başta gelen görevi olsa da, bu konuda resmi veya özel tüm kurum ve kuruluşlara da çok önemli görevler düşmektedir.
Türkiye deyince, dünyanın bir çok ülkesinde insanların aklına İstanbul’un geldiği bir gerçek. Bu da demektir ki
İstanbul’u tanıtmak, Türkiye’yi de tanıtmak anlamına gelmektedir.
İstanbul gereği gibi tanıtılabiliyor mu doğrusu çok da karamsar değilim.
Bir ülkeyi, bir şehri ne kadar etkili ve iyi tanıtırsanız o kadar fazla turist çeker.
Euromonitor International adlı piyasa araştırma şirketinin 2023 yılında en çok ziyaret edilen şehirleri belirlemek için yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre İstanbul, geçen yıl 20 milyon 200 bin kişi tarafından ziyaret edilerek ilk sırayı almış. İstanbul’u Londra ve Dubai izlerken, Antalya da dördüncü sırayı almış. Yabancılar İstanbul’a neden gelir, nedir bu kentin cazibesi diye sorduktan sonra cevap arayalım.
Yerel yönetimlerin kent tanıtımına olan katkısı da çok önemli yer tutmaktadır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de bu anlamda yaptığı çalışmalar dikkat çekiyor. İBB’nin turizm faaliyetlerine katkı sunan İstanbul Turizm Platformu zaman zaman yaptığı davetlerle basın mensuplarına ‘Miras’ı tanıtmaktadır.
Platform Direktörü Dr. Şengül Altan Aslan, bu amaçla basın mensuplarına gizli hazine Yerebatan Sarnıcı’nı ve Şerefiye Sarnıcı’nı gezdirdi.
Soğuk ve yağmurlu bir havada, önce Şerefiye Sarnıcı’ndaki ışık gösterisini izledik, ardından da tarihini öğrendik. Oradan Sultanahmet Meydanı’ndaki Yerebatan (Bazilika) Sarnıcı’na geçtik. Hani derler ya “Derya içre olup da deryayı bilmeyen ol mahiler gibi” bu kentte yaşayıp da, bu kentin açık-gizli hazinelerini bilmeyenlerimiz çoktur.
Doğrusu Cağaloğlu’nda uzun yıllar gazetecilik yapmama rağmen bu dev eseri, ne yazık ki ben de görmemiştim.
Onlarca yabancı turist, yeraltındaki bu devasa su deposunu görebilmek için adam başı gece 1000TL, gündüz 600TL (17,5 Euro) vererek sabırla beklerken, Türk varandaşları indirimli 80 TL ve öğrenci/öğretmen 30 TL giriş ücreti olan bu tarihi esere ne yazık ki çok da ilgi göstermiyorlar.
Arkeolog Berk Alpaslan rehberliğinde Roma’dan Bizans’a, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ulaşan yer altındaki 1500 yıllık bu esere hayran oldum.
O zaman ki nüfusu tahminen 300 Bin olan İstanbul’un su ihtiyacının beşte birini karşılayan ve 10 Bin metrekarelik bir alanı kaplayan bu muhteşem eser, 140 metre uzunlukta, 72 metre genişlikte olup, 80 ila 100 Bin metreküp su depolama kapasitesine sahip. Marmara Adası’ndan getirilen, her biri 15 metre yüksekliğinde 336 mermer sütunun bulunduğu sarnıç, Osmanlı döneminde ‘duran su temiz olmaz’ düşüncesine rağmen 3. Ahmet ve 2. Abdülhamit tarafından kısmen de olsa onarım görmüş. Depreme karşı, bin metrekarelik bir bölümü toprakla doldurulup, etrafına duvar örülmüş. Buradaki toprağın kaldırılıp, sarnıcın orijinal haline dönüştürülmesi için yer üstündeki otelin yıkılması şart.
Bu konu hukuki olarak takip ediliyor.
Yerebatan Sarnıcı Müzesi (The Bazilica Cistern Museum) adını alan tarihi yapı İBB Miras birimi ekiplerince 2016 yılında geniş bir restorasyonla korumaya alınmış ve bu uygulama 2018 yılında sona ermiştir.
2020 yılında binanın depreme karşı dayanıklı olmadığı anlaşılınca bir biriyle bağlantılı olmayan paslanmış gergi demirleri yerine çelik bir gergi sistemi yapılmış. 1500 yıllık, 4.80 cm. kalınlığındaki duvarlardaki tuğlaların üzerindeki 50 cm.lik beton tabaka kazınmış, binadan 1600 metreküp yani tam 700 kamyon çamur ve 300 kamyon balçık iki metrelik bir delikten insan gücü kullanılarak çıkarılmış.
Sarnıça yeni bir yürüyüş yolu yapılmış, sanatsal etkinliklerin yapılabileceği sahne genişletilerek daha da kullanışlı bir hale getirilmiş ve hizmete açılmış.
Yerebatan Sarnıcı’nın merak edilen çok gizemli bir geçmişi olduğunu yerli yabancı tarihçiler zaman zaman dile getiriyor. Sarnıç, yanı başındaki Ayasofya kadar olmasa da çok fazla ziyaretçi çekmektedir. Elimizde böyle değerli hazineler var ve biz bunların kıymetini ancak şimdi anlıyoruz.
Trabzonlu hemşehrim, değerli futbol adamı Özkan Sümer’i rahmetle anarak, çok sevdiğim bir sözünü aktarmak istiyorum, “Balina üstünde balık avına giden Polinezya yerlileri gibiyiz”.
Mutlu yarınlar Türkiyem.