T.C Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, 2024 yılının son haftasında bir açıklama yaparak Şam Havalimanı ile ilgili olarak Devlet Hava Meydanları İşletmesi ile vaziyet alacaklarını söylemişti. Bakan Bey’in Van Havalimanı’ndan bahseder gibi Şam (Damascus) Havalimanı’ndan söz etmesi birilerini çok şaşırtmıştı. Çünkü Şam Havalimanı, Türkiye sınırlarının dışında, bağımsız bir devlet olmak isteyenSuriye Arap Cumhuriyeti toprakları içinde bulunan bir tesisti.
Bakan Uraloğlu, 13 yıl süren Suriye iç savaşında kullanılamayacak duruma gelen Şam Havalimanı'nın ayağa kaldırılması için DHMİ personelinden oluşan 25 kişilik teknik ekibin 7 Şubat 2025’te Cilvegözü Sınır Kapısı'ndan Suriye’ye girdiğini söylüyordu. Bakan
113 araç ve 6 TIR dolusu cihaz ve sistemin kurulumlarının yapıldığını ve Şam Havalimanı personeline de eğitim
verildiğini dile getiriyordu. Bakan Bey son olarak da “Türkiye olarak, dost ve kardeş ülke Suriye'nin havacılık altyapısını güçlendirmek için işbirliğimize devam edeceğiz." diyerek gerçek amaçlarını ne olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyordu. Türkiye, bu
amaçla Halep (Allepo) Meydanı’na da el atarak ihya etmeyi sürdürmektedir. .
Tüm bu yapılanlara bakarak, Türkiye Suriye’ye bu kadar destek ve yardımı acaba neden yapıyor diye sorulabilir.
Böyle bir soruyu soranlar da haklıdır.
Öncelikle şunu söylemek gerekirse bu iki havalimanını ne devlet kurumu olan DHMi, ne de başarılarıyla kendini kanıtlamış Türk havalimanı işletmecisi şirketlerin işletmesi gibi bir durum hiç söz konusu olmadı, olmayacakta.
Çünkü, bu iki meydanın yeterli yolcuya ulaşabilmesinin önünde engeller var. Şam Havalimanı 2024 yılında sadece 100 bin yolcu ağırlayabilirken, Halep Havalimanı’nda bu rakam 60 Bin gibi düşük bir seviyededir. Bunun en büyük sebebi de 15 yıla yakın devam eden iç savaş ve ülkenin bazı yerlerinde can güvenliğinin olmayışı gösterilenilir.
Tarihi bir bölgede kurulu Suriye’de şu an havalimanlarını canlandıracak bir turizm hareketliliğinden bahsetmek bir hayal olur demek hiç de yanlış olmaz.
Yani, bu iki havalimanı için Türkiyeli işletmeci şirketlerin hayal kurması çok uzak bir ihtimal bile değil diyorum.
Havalimanlarının pist ve terminallerini yeniden inşa etmek ayrı bir konu olup bu konuda Türk şirketlerinin hazır ve nazır olduğunu biliyoruz. Yeter ki, ülke huzurlu ve güvenli ortama kavuşsun.
Türkiye’nin resmi söylemle, “sınır güvenliği” amacıyla bulunduğu Suriye topraklarında kalıcı olması gibi düşüncesinin olmadığını ümit ederek, “dost ve kardeş ülke” olarak işbirliği ve yardımlaşmayı sürdürmesini insani gereklilik olarak görmekten yanayız.
Birilerinim ısrarla dile getirdiği “Toprak ilhakı” gibi emperyalist emeller yerine, ticari ilişkilerin güçlendirilmesi daha doğru ve kalıcı bir iş olur, iki ülkenin halklarını biri birine daha yakınlaştırır.
Halep Çarşı’sında Türkçe konuşarak derdini anlatabilmek neyse, Hatay Çarşısı’nda Arapça konuşarak meram anlatmak da aynı duygu kaynaklıdır.
Suriye denilince akla geçmişte sınırda yapılan kaçak ticaret gelirken, 2000’li yıllarda Suriye, Türk yatırımcılar için en gözde ülkelerden biriydi. 2000 yılında 184 milyon 267 bin dolar olan Türkiye’nin Suriye’ye yıllık ihracatı, 2010 yılı Kasım ayı itibarıyla 1 milyar 642 milyon dolara ulaşmıştı.
O yıllarda iki ülke arasında toplu konut, sivil havacılık, turizm ve sağlık gibi alanlarda 50 işbirliği anlaşması imzalanmıştı. Araya giren uzun ayrılık döneminden sonra şimdi Suriye ile yine ve yeniden ticari işbirliğinin eskisi gibi gelişerek artmasını bekliyoruz.
Mutlu yarınlar Türkiyem.