Bu nasıl bir dünya kimse halinden memnun değil.

Evliler boşanmak istiyor,

Bekârlar ise evlenmek.

İşsizler çalışmak istiyor,

İşi olanlar çalışmaktan bıkmış.

Fakirler zengin olmak istiyor

Zengin olanlar bir parça huzur arıyor.

Siyahiler, beyaz olmak istiyor,

Beyazlar ise bronzlaşmak.

Herkesin bir arayışı var

Kimse haline şükretmiyor.

Kimileri sahip olamadıklarının peşinde, kimileri de elinde olanın kıymetini bilmiyor.

İnsani bileşenlerin ihtiyacı hep daha fazlasını ister.

Elindeki sıradan, sahip olamadıklarına odaklanıyor.

Ancak bu bitmek bilmeyen, çoğu zaman bizi gerçek mutluluktan uzaklaştırıyor.

Evliler özgürlük özlemi çekerken, bekârlar bir yuva kurmanın hayalini kurar.

İşsiz biri için çalışmak bir lütufken, çalışan biri yoğun iş temposundan bunalır.

Fakirler zenginliği isterken, zenginler huzurun peşine düşer.

Bir taraf siyah teninden memnun olmaz, diğer taraf bronzlaşmak için çeşitlilikte kalır.

Kısacası insanların çoğu zaman ne istediklerini bile bilmiyorlar.

Bu arayış, bizi sürekli bir döngüye sürüklüyor.

Sahip olduklarımızı unuturuz, eksikliklerimize odaklanırız.

Oysa mutluluk, eksik olanın gerçekleşmesinde değil, sahip olunan varlığın değerini bilmekte gizlidir.

İnsan, kıymet bilmeyi öğrendiğinde, hayatta kalmanın asıl değerli olanın olduğunu görebildiğinde mutlu olacak.

Çünkü gerçek huzur ve tatmin, maddi ya da dışsal olarak taşınabilirlerle değil, içten içe ve şükürle olur.

Günümüzdeki sosyal medya, televizyon ve flaş oluşumları bizi sürekli başkalarıyla karşılaştırmaya yönlendiriyor. Ve bu çok yanlış bir tutumla yanlışa yöneliyoruz.

Bir başkasının hayatına bakıp "Keşke ben de onun gibi olsam" denildiğinde en büyük huzursuzluğu, doyumsuzluğu zaten kendimiz yararmış oluyoruz.

Ne gerek

Neye gerek

Ama unuttuğumuz şey şu: Bizim sahip olduklarımız da bir başkası için hayaldir belki, öyle de düşünmek lazım.

Bugün yürüyebilen bir insan, tekerlekli sandalyedeki birinin duasıdır.

Ayakkabımın olmadığına hiç üzülmedim ayakları olmayan birini görünceye kadar.

Sağlıklı biri, hastalıklı birinin en büyük gücüdür.

Sıcak bir yuvası olan birinin, sokakta kalan birinin en büyük hayalidir.

Bu nedenle mutluluğu hep uzaklarda aramak yerine, sahip olduğumuz veya bize sunulanın aslında büyük nimetler olup olmadığı fark edilebilmektir.

Şükretmek, sadece dini bir kavram değil, aynı zamanda psikolojik bir iyileşmedir.

Şükreden insanların daha mutlu, daha huzurlu bir hayat yaşadıklarını fark etmeliyiz.

Çünkü onlar eksikleri değil, sahip oldukları güzelliklere odaklanmayı öğrenmişler.

Sonuç olarak, mutluluğa ulaşmanın zor bir hedef değil, bakış açımızı değiştirdiğimizde zaten söylentiler olan bir açıklamadır.

Hep daha fazlasını istemek yerine, şu an sahip olduğumuzun değerini bilmemiz yeterli olacaktır.

Hayatta her şeyin bir dengesi var ve insan bu dengeyi doğru kurulduğunda, huzur ve mutluluğa zaten ulaşacaktır.

O halde, şükretmeyi öğrenelim ve mutluluğu, sahibi olduklarımızda arayalım.

Çünkü gerçek zenginlik ve mutluluk; eksiklere odaklanmak yerine elindekilerin farkına varıp kıymetini bilip şükretmeyi öğrenmekte gizlidir.

Demem o ki mutlu olmak istiyorsan sahip olduklarınızın farkına varın ve her halinize şükredin.