Dünyaya meydan okuyan her köklü medeniyet, on yıl, yirmi yıl, elli yıl, yüzyıl (asır) dediğimiz uzun bir zaman diliminde şekillenir, serpilir, gelişir. Bu çetin ve sancılı bir süreç işidir. Bu nedenle saati medeniyetten, medeniyeti de saatten ayrı düşünemezsiniz. Bazen saat sebep, medeniyet sonuçtur; bazen de medeniyet sebep saat sonuçtur. Bu öylece deveran eder.

ÖMÜR SERMAYEMİZİ FARE GİBİ KEMİRİR SAATLER

Saatler, medeniyetlerin kanayan yarasına neşter vurandır. Onu bir anne şefkatiyle sarıp sarmalayandır. Zira saat üzerine kurulmuştur eski hayatımız ve kadim medeniyetimiz. Bunun içerisinde beş vaktin önemi her şeyin fevkindedir. Bu muayyen vakitler bize iki cihan saadeti vaat ederler. Uhrevî mutluluklarımız bu zamanı doğru kullanmaya endekslidir.Tanpınar, "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" romanında "Günde beş vakit namaz, ramazanlarda iftar, sahur, her türlü ibadet saatle idi. Saat Allah’ı bulmanın en sağlam çaresi idi ve bu sıfatla eskilerin hayatını idare ederdi." diyerek bu hakikati kulaklarımıza büyük duyarlılıkla fısıldamaktadır.

Zaman birçok gizemi içinde saklayan, çok azı bilinen soyut bir kavramdır. Bu harikulâdeliği alelâde kelimelerle izah etmek, akıntıya kürek çekmekten farksızdır. Zaman; saatlerin ölçtüğü, önüne geçilemez, geçilse bile asla durdurulamaz yekpare bir akıştır. İnsanın, bu akışın neresinde durduğu konusu da henüz açıklığa kavuşturulamamıştır.

Güçlü bir söz ustası olan ve bunun nişanesi olarak da kelimelerden süslü ve etkili mânâ evleri kuran Ahmet Hamdi Tanpınar, zamanla meselesi olan ve onu sürekli kurcalayan bir muhakkiktir. Bu kurcalayış, beraberinde yepyeni meselelere kapılar aralar. Bu kapılar bazen de iyice sürmelenir. Onları açabilmek için güçlü söz çilingirleri gerekir.

Tanpınar, bir zaman şairidir. Zaman (saatler) onun şiirinde kendisine ayrı bir yer bulur. O, "Bursa'da Zaman" adlı meşhur şiirinde, Osmanlı'nın ilk başkenti olan Bursa'yı kendisine merkez alarak  şehirle zaman ve onun mücessem hâli olan saatlerle ilgili şu mısralara yer verir: "Bir zafer müjdesi burda her isim:/Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim/Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın/Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın/Güvercin bakışlı sessizlik bile/Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle/Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,/Muradiye, sabrın acı meyvası,/Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,/Türbeler, camiler, eski bahçeler,/Şanlı hikâyesi binlerce erin/Sesi nabzım olmuş hengâmelerin/Nakleder yâdını gelen geçene."

Zaman, mekân da dahil olmak üzere, her ne varsa içine alan ve potasında eritendir. Zaman ve onun meyvesi olan saatler birçok şairin şiirinde doğrudan veya dolaylı olarak kendisine yer bulmuştur. Çünkü iyi veya kötü her şey, zaman içerisinde cereyan etmektedir. Ahmet Haşim'in o meşhur "Merdiven" şiirdeki şu dizeler de zamanın, ağır da olsa ilerleyişinin ruhlara yansıyan sancıları değil mi?: "Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,/Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,/Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak..."

Kimi zaman geçişinden, kimi zaman da geçmeyişinden muzdarip olsak da zaman; bildiği mecrada kendince akıp gitmeye devam eder. Şair Enis Behiç Koryürek'in de dediği gibi "Geçsin günler, haftalar,/Aylar, mevsimler, yıllar…/Zaman sanki bir rüzgâr/Ve bir su gibi aksın…" Bize düşen şey, onu mecrasından alıkoymak değil, rengini belirlemektir.

Gönül perdelerimizi aralayan zaman (saatler), gelmekte olan geleceği haber verendir. Akrep ve yelkovan, bugünü düne dönüştürmek için yarışan birer doru attan başka nedir ki?

Saatler ömür sermayemizi fare gibi kemirir. Gün gelir elde kalan, elden giden karşısında devede kulak mesabesinde kalır. Bu öyle sinsice gerçekleşir ki farkına varamayız. Necip Fazıl "Zaman" adlı şiirinde şöyle der: "Akrep ve yelkovan,/Varlığın nabzında./Akrep ve yelkovan,/Yokluğun ağzında//Zamanın çarkları,/Sizi yürütüyor!/Zamanın çarkları,/Beni öğütüyor//Zaman her yerde ve/Her şeyin içinde/Zaman her yerde ve/Acem'de ve Çin'de//Kime kaçsam ondan;/Ha yakın, ha ırak?/Kime kaçsam ondan;/Ya sema, ya toprak..."

Saatler gönül telimize dokunan mızraptır. İçimizdeki katran karası karanlığı aydınlığa çıkarandır. Sıfırla sonsuz arasında gidip gelendir. Zamansızlığın boynuna geçirilen bir ilmektir. Zamanın ayaklarına takılan prangadır. Tanpınar'ın kaleme aldığı "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"nde söylediği gibi ‘‘Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır.’’

Gelin yaşan/ân'ın, kum saatinden durmaksızın akan zamanın kadrü kıymetini bilelim.