Yazılarımda zaman zaman Trabzonsporlu futbolcu kardeşlerimi eleştiriyorum. Kalp kırmamaya çalışıyorum ama oynadıkları formanın da hakkını vermelerini istiyorum. Çünkü Trabzonspor'u çok seviyorum. Futbolun içinde 40 yılını geçirmiş bir insan ve aynı zamanda da gazeteci olarak eksikleri ve sorunları söylemem konusunda, kendimi sorumlu hissediyorum. Abdullah Avcı Trabzonspor 'a gelmesi öncesi ve sonrası aleyhinde tepkiler oldu. Ama 11 yıl aradan sonra Trabzonspor'a şampiyonluk yaşatınca kendisine karşı bir sempati oluştu. Baştaki eleştiriler de önemli ölçüde azaldı. Şampiyonluk sonrası istediği tüm transferlere rağmen Şampiyonlar Ligi'ne katılamamak, UEFA Avrupa Ligi'nden de çıkamamak Abdullah hocanın kariyeri için negatif unsurlar olarak karşımıza geldi.
Süper Ligde de alınan başarısız sonuçlar ve futbol olarak taraftarlarını tatmin edememe durumu duygusal olarak Hocayı sarsıyor ve strese sokuyor. Bu gidişatı durdurmak için 40 günlük Dünya Kupası arasında tüm sorunları düzeltme sözü verdi.
Devre arası da Antalya kampında yaptığı basın toplantısında isim vermeden,"Bazı futbolculardan 3-4 aydır beklediğim performansı alamadım. Gerekirse alt yapıdan oyuncu alıp oynatırım" dedi.
Maalesef bu adımı hocamızda göremedik! Fenerbahçe karşısında mükemmel mücadele yapan bir takım sahada gördük. Sahada basmadık yer bırakmadan üstün bir performans gösteren futbolcuları 4 gün sonraki Karagümrük maçında tanıyamadık. Bu da camiada çok büyük hayal kırıklığı yarattı. Futbolcuların adeta sahada duracak dermanları yoktu.
Bunu bir türlü anlayamıyorum! Evet hocam, dünyanın en iyi futbolcusu da olsa kötü oynuyorsa kulübede oturtulur. Bu değişmez bir kuraldır. Şimdi kimseyi kırmak ya da moralini bozmak istemiyorum. Özellikle bizim yerlinin yerlisi olan oyuncularımıza dikkat çekmek istiyorum. Yabancılar bugün varlar yarın yoklar onlar günün birlik gibiler ama sizler gözünüzü bu şehirde açtınız bu şehrin takımın kutsal forması sırtınızda...
Ama kaleci Uğurcan'ın yediği ilk gol, Uğurcan kariyerindeki bir kaleci yer miydi? Gerçi Uğurcan'ın yediği ilk goldeki hatasından sözü açtık ama ona gelene kadar sahada hangi arkadaşı üşüme vazife olan futbolunu oynadı? Ama Uğurcan'a özel bir parantez açmak istedim.
Uğurcan’ı tanımasam diyeceğim ki,"E normal, kalitesi bu kadar!" Ama öyle değil. Geçen sezon birçok Avrupa’nın büyük kulübü tarafından takip ediliyor, teklifler alıyordu. Ama bu sezon, asla geçen sezonki performansında değil. Neden? Ya Uğurcan yeteri kadar çalıştırılmıyor, ya da kendi kafasına bir sorun var ve maçlarda kendini tam olarak oyuna veremiyor.
Gelelim Yusuf Yazıcı'ya....
Bizim bildiğimiz Yusuf Yazıcı eski Trabzonspor'daki Yusuf Yazıcı olsa ve A.Kadir alt yapıda oynadığı yer olan on numarada oynarsa ben iddia ediyorum ki Trabzonspor'un önünde kimse duramaz. Ama sonuçta altyapıdan yetişen bu çocuklarımız Trabzonspor 'u şampiyonluğa taşıyan yerlinin yerlisi futbolcular olarak kulüp tarihine damga vurmuş çocuklarımız.
Eğer bir sorunları varsa bu genç çocuklarımızdan ilk sorumlu olan Abdullah Hoca ve teknik heyettir. O çocukların psikolojik durumundan tutun da form grafiklerinin üst düzey olmamasındaki nedenleri araştırıp bulmak ve gidermeleri için yardımcı olmak en başta Abdullah hocanın işidir.
Bu yapılıyor mu?
Bilemem!
Ya da çok şey biliyorum da şu anda önemli bir Giresunspor maçı öncesi kimseyi üzmek istemem! Ancak bu konuda ilk sorumlu olarak Abdullah hocayı göstermek de kendileri de aynaya bakıp, kendilerine, “Biz ne yapıyoruz?” diye sormalıdırlar. Onun için Giresunspor maçı öncesi şimdilik son söz olarak şunu söylemek istiyorum.
Titreyin ve kendinize gelin.
Sizin yerinizde olmak isteyen milyonlarca Trabzonlu çocuk var. Sizin giydiğiniz Trabzonspor formasını giymek isteyen yine milyonlarca Trabzonlu ya da Trabzonlu olmayan genç var. Hiç olmazsa onlara kötü örnek olmayın. Hadi bakalım toparlayın kendinizi. Henüz kaybedilmiş hiçbir şey yok ve önümüzde çok daha maç var.Sizde de başarılı olmak ve sizden istenenleri yapmak isteyen milyonlarca taraftarın isteğini yerine getirin.
SAHADA OLMAZSA TRİBÜNDE!
Trabzonspor-Fenerbahçe maçını iyi bir mücadele ve 2-0 gibi net bir skorla kazanınca, Trabzonspor düşmanları hırslarından ne yapacaklarını bilemedikleri için, düşünmüşler düşünmüşler ve “Trabzonspor'u tribünde cezalandıralım” demişler ki, Trabzonspor tribünlerine Fener maçı nedeniyle büyük ceza kesmişler.
Hoş gazeteci olarak biz her takımın taraftarının kötü tezahüratına karşı olduğumuz gibi, Trabzonspor taraftarının kötü tezahüratına da gözümüzü yumamayız, kulağımızın üzerine yatamayız. Tabi ki de yasalar çerçevesinde kötü tezahürata gerekli ceza verilmelidir.
Trabzonspor taraftarları da şunu çok iyi bilmelidirler: “Kötü ve çirkin tezahürat yapmakla karşı takım aleyhine bir sonuç alamayacağımız gibi kendi takımımıza da zarar vermiş olacağız.” Ve tabii ki de cezalar caydırıcı olmalı. Ceza caydırıcı olmadığı taktirde, onun da bir anlamı olmuyor. Ama şu da bir gerçek ki, kendini bilmez seyircinin yaptığı çirkin tezahüratın bedelini de futbol takımları çekmemeli.
Bana sorsanız, çirkin tezahürat yapan taraftarları tespit ettiğiniz taktirde en az 1 sezon maçlara gitmesini engellemek gerekir. Bir de çok önemli gördüğüm ve karşı çıktığım durum da bu cezaların camialardan, camialara farklılaşabilmesidir. Eğer kötü tezahürat 3 İstanbul büyüğü takımdan gelirse es geçilebiliyor. Ama eğer Trabzonspor ya da bir Anadolu takımı söz konusu ise yetkisiz yetkililer adeta iğne ile kuyu kazarak, ceza yağdırmak için ellerinden geleni ardına koymuyorlar. İşte bunu yapmak da aslında Türk futboluna yapılabilecek en büyük kötülük oluyor.
SOKAK FUTBOLUNU YOK EDENLERİN VİCDANI RAHAT MI?
Bu resmi görünce gençlik yıllarıma gittim. Benim doğup büyüdüğüm yer İncirlik Mahallesiydi. Küçüklüğümüz gençliğimiz Karakaş'ın bahçesinde, Yavuz Selim Sahası’nda, Ziyabey, Hüseyin Avni Aker Stadı, Trabzon Lisesi bahçesinde top oynayarak geçti. Mahalleler arası maçlar için eski adı Ballıca yeni adı Toklu, Aydınlıkevler’in olduğu yerden İncirlik mahallesinde bulunan Karakaş'ın bahçesine deplasmana maç oynamaya gelinirdi. Bir hafta sonra biz deplasman diye Ballıca’ya gider karşılıklı maçlar oynardık. Geçmişte Trabzon sokak futbolu ile anılırdı. Her mahallede futbol oynanırdı ve buralarda fark edilen gençlerin muhakkak bir takımın alt yapısında lisanslı futbolcu olur, futbol oynardı. Şimdi bu mahallelerde beton binalar, bloklar yükseltildi. Trabzon'daki sokak futbolunu bitirenler, bu kente büyük ihanet etti.
Tarih bunu böyle yazacak, bilesiniz. Öyle dramatik bir kent yarattılar ki, mahalle aralarında saha, açık zemin bulamayan gençler Trabzon Valiliği'nin önünde ve beton zeminde kale kurup, futbol oynadıklarına şahit oluyorum. Ziyabey'i, Kadir Özcan Kamp Eğitimi Merkezi'ni, Hüseyin Avni Aker Stadyumu'nu, Boztepe ve Maşatlık'taki futbol sahalarını yıkıp yerle yeksan edenler, bu fotoğrafa iyi baksınlar ve bir kentin futbola olan tutkusunu nasıl bitirdiklerini görsünler.
Bu fotoğraftan hiç mi vicdanları sızlamayacak? Gerçi benim de beyhude soruma bakar mısınız? Hayatı sadece ranttan ibaret gören insanlarda vicdan arıyorum, olacak iş mi? Burası Trabzon Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü binasının olduğu yer. Eskiden Trabzon Fuar Alanı idi. Yan tarafı Trabzon Lisesi'nin toprak sahasında yaz kış futbol maçları ile birlikte mahalleler arası futbol turnuvaları oynanırdı. Artık Trabzon Lisesi bahçesini halı sahaya çevirip burayı da birilerine kiraya verilerek rant yerine çevirdiler.
Sahalar topraktı ama o zaman futbolun bir ruhu vardı, gençler oynadıkları futboldan zevk alırlardı.
Trabzon Lisesi'nin toprak sahasında hem Trabzonspor alt yapısında oyuncu seçilirdi, hem de Trabzonspor formasını giymiş yıldız futbolcuları izleme fırsatımız olurdu. Siz siyasetiniz ve siyasetle elde ettiğiniz tanıtımız adına Trabzonlunun futbol ruhunu öldürdünüz!
RÜZGARIN ATTIĞI GOLE Mİ PRİM VERECEKTİM?
Gençlik yıllarında her Trabzonlu çocuk gibi onun da hayali Trabzonspor formasını giymekti. Hüsnü ve Raci Özkara kardeşler Trabzonspor'da oynayıp şampiyonluk yaşarken, abileri Servet Özkara 16 yaşında Sebat Gençlik'in genç takımında futbola başladı. Daha sonra A takımına kadar yükseldi. Servet abinin o zamanki takım arkadaşları kaleci rahmetli Muharrem, Muammer Ertuğrul, Ali Kemal Özcan ve niceleri.. Servet abi futbolu bıraktıktan sonra uzun bir süre antrenörlük yaptı. Sonra, basın camiası içine girdi. Kuzey haberde yıllarca yazdı, TAKA Gazetesinde gazetecilik mesleğine aktif olarak devam ediyor. Servet abi ile Karagümrük maçı seyahatimiz oldu. Bize anlattığı anı ve fıkraları ile gülmekten kırdırdı zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Karagümrük mağlubiyeti moralimizi bozdu, ama Servet abinin anlattığı anı ve fıkralarla neşemiz yerine geldi.
İstanbul'dan Trabzon'a dönüşümüzde Servet abi Sebat Gençlikte oynadığı dönemlerden bir anısını anlatarak, “Henüz 16-17 yaşlarındayım. Sebat Gençlik A takımda sağ açık oynuyorum. Sezona şampiyonlukla başlıyoruz. İlk haftalarda çok iyiyiz ve liderliğe yükseliyoruz. Sonra takımda düşüş başlıyor ve ligde 5-6.ncı sıralara geriliyoruz. Ligin son haftaları yaklaşmaya başladı. Grubumuzda küme düşme adayları Mardinspor ile Kastamonuspor, biz de Mardinspor ile deplasmanda oynuyoruz. Mardin tribünlerinde kıyamet kopuyor. Maçın son dakikaları 0-0 devam ediyor. Top bana geldi, gelişine vurdum. Rüzgar da vardı. Top cami minaresi kadar yükseldi. Biz topun dışarı çıkacağını hesaplarken top geldi Mardinspor kalesine gol oldu. Kıyamet koptu. Takım arkadaşlarımdan Ali Kemal Özcan, Muammer Ertuğrul, ‘Ne yaptın Servet, bizim bu sahadan ancak ölümüz çıkar?’ demeleri üzerine ‘Ben orta attım gol olacağını nereden bileyim’ deyince Muammer Ertuğrul ve Ali Kemal abi sakın sevinme dediler. Maç bitti, sahadan polis kontrolü ile çıktık. Trabzon’a döndük. İdmanları Avni Aker’de yapıyoruz. Mardin maçının galibiyet primi 100 lira. Zarfın içinde primler geldi. Açtım baktım 50 lira var. O esnada Başkanımız rahmetli Kazım abi malzemecimiz Toto Sali'nin yanında oturuyor. Toto Sali abi de yırtık kramponları tamir ediyor. Başkanım prim 100 lira yerine zarftan 50 lira çıktı, demeye kalmadan Rahmetli Kazım abi “Golü sen mi attın Rüzgar attı rüzgara mı prim verecektim?
ALKIŞLIYORUM
O Trabzonspor için hep ilklerin isimi olmuştur.. 1978 yılında Bordo- Mavili takımın efsanevi isimi Ali Kemal Denizci Fenerbahçe’ye satılacağı esnada Faroz mahallesinden arkadaşları Obuz Erol ve Üveyiz Haluk ile birlikte Meydan parkından Avni Aker stadının olduğu alana kadar yürüyüşün en başında yer alan isim oldu. Futboldan hiçbir zaman kopmadı. Hep içinde yer aldı. Yıllarca Yavuz Selim sahasında saha komiserliği yaptı toprağını yuttu, soğuğunu, yağmurunu, karını sırtında hissetti. Bir gün olsun sitem etmedi. Sonra çok sevdiği Trabzonspor'un maçlarını oynadığı Avni Aker'de saha komiserliğini sürdürdü. Ama hayat onu 1993 yılında gurbete taşıdı. Kimden bahsediyorum tabii ki Faroz mahallesinin Kostantin Lakaplı Temel Karayunus'tan. 2000 Yılı rahmetli Özkan Sümer Kulüp Başkanı idi, Trabzonspor takımını kamp için Antalya Side’ye hocamız Sadi Tekelioğlu, yöneticilerden Serdar Bali, Orhan İlaslan’ı göndermişti.
Takımı o zamanlar yalnız bırakmayan Avni Aker stadyumunda yıllarca saha komiseri olarak görev yapan, Antalya Trabzonspor Taraftarlar Dernek Başkanı görevinde bulunan Farozlu (Kostantin) Temel Karayunus tarafından takıma bir Restaurant'ta coşkulu, eğlenceli yemek vererek misafir perverliğini göstermişti. Yemekte Sadi Hoca ve Serdar Bali birer konuşma yaparak Trabzonspor Kulübü adına Karayunus’a teşekkürlerini iletmişlerdi. Temel Karayunus, Trabzonspor her defasında Antalya’ya gittiğinde Trabzon derneğinin yöneticisi olan takımın maç ve kamp için geldiklerinde onları halen karşılayıp ilgilenmektedir. Şu anda bir şirketin halkla ilişkiler ve basın sorumlusu olarak görev yapmakta olup Trabzon TAKA gazetesinde Antalya temsilciliği yapmaktadır. Temel Karayunus, Trabzon’dan kapısına kim giderse yardımlarını hiçbir zaman esirgemez. SMA hastası olan küçük yavrumuz Emir Asaf Akyüz için Antalya’da yardım kampanyası başlattı. Tırnak içinde "Temel Karayunus" gibi insanların gurbet ellerde olması Trabzon için büyük bir kazançtır. Başın sıkıştı mı kapısını çalacağın bir isimdir Temel Karayunus.