En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Bu saatten sonra kimse sihirli değnekli birinin mevcut ekonomik durumumuzu sihirli değneğiyle dokunup birden düzeltmesini beklemesin. Başta siyasiler olmak üzere kimsenin söylediklerine de hemen inanmayın!

Ayrıca ekonomiden anlamak için de, kesinlikle ekonomist olmaya gerek yok bu memlekette. Çünkü yaşadığımız coğrafyada ekonomi tek başına bir olgu değil. Neden mi bunu yazdım şimdi?

Bu ülkede yaşayanlar ekonomi profesörü Tansu Çiller’in zamanındaki enflasyonu da biliyor, ekonomist olmayan makine mühendisi merhum Erbakan Hocanın zamanındaki bolluğu da yaşananları da biliyor, ama maalesef yaşadıklarımızı çok çabuk unutuyoruz!

Son zamanlarda yaşadığımız ekonomik sıkıntılar, dünyayı saran koronavirüs sonrası tam anlamıyla gün yüzüne çıksa da, öncesine bakmak gerekiyor. Dünyayı yöneten büyük güçler, haritaları değiştiren emperyalistler savaş şeklini artık değiştirmiştir.

Şu an havada uçuşan füzeler, mermiler, olmasa da yaşadığımız tam anlamıyla savaştır bence. Önce toplumu hazırcılığa, tembelliğe, hatta daha da ilerisi obeziteye alıştıranlar, şimdilerde ise dünyaya korku salarak, panik havası estirerek, tam anlamıyla gıda terörüne maruz bırakıyorlar. Anlayalım artık, dünyada savaşın adı aynı olsa da şekli değişti artık!

Bu arada geçen yıl “tam kapanma yapalım bir ay boyunca evden hiç çıkmayalım, gerekirse üretim dahi her şey dursun” diyenlerin haksız ve art niyetli olduğu bugün yaşadıklarımızdan daha net anlaşılıyor. Ne olursa olsun memlekette her zaman her durumda üretime ihtiyaç olduğu gün gibi bir gerçektir!

Memleketin hiç şüphesiz en büyük sorunu üretim eksikliğidir. Üretim derken her alanda üretimden bahsediyorum. Mevcut bu sıkıntılı durumdan çıkmamız için acilen topyekûn üretime sarılmalıyız. En başta da gıda sektöründe yaşanan enflasyonu indirmek için tarım ve hayvancılıkta acilen üretim atağına geçmeliyiz.

Üretim için devlet mevcut üretim politikasını da artık değiştirmelidir. Üretene hammadde ve istihdam desteği başta olmak üzere ne gerekliyse yeterince destek vermelidir. Üretim ile birlikte arz ve talep dengesini olumlu yönde değiştirmek için de yeniden kentlerden köylere dönüş sağlanmalıdır.

Geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Bakanlığı ilgili kurumlara köy ve benzeri yerleşim yerlerinde ana sınıfı açılabilmesi için gerekli olan öğrenci sayısını 10’dan 5’e düşürdü. Bence bu bir fırsat, güzel bir başlangıç olabilir kentlerden köylere dönüş için.

Sonrasında köyü olan için başta İş-Kur ve diğer kurumlar köyde hayatı canlandırmak ve sürekli hâle getirmek için projeler üretmelidir. En basiti, işbaşı eğitim programı kapsamında her masa başında asgari ücret karşılığında çeşitli kurumlarda istihdam adına çalışanları köyünde bağında bahçesinde çalışması için, yani üretmesi için proje üretmelidir. 

Nasıl ki tüketim köylerden şehirlere dönüşlerde başladıysa, üretimi de yine bunu tersine çevirerek köylerden başlamalıyız. Üretirken de girdi maliyetlerinin asgariye çekilmesi için farklı teşvikler üreticiye sunulmalıdır.

Dünya genelinde artan enflasyonu azaltmak için de, üretmenin yanında tasarruf tedbirlerimizi de acilen gözden geçirmeliyiz. Şu an piyasada öyle bir panik havası var ki, sanki ülkede gıda ve bazı alanlarda büyük sıkıntılar varmış gibi piyasaya korku pompalayanlar var. Bu durumda insanlar stok yapmaya önce bireysel olarak evlerinde başlıyor.

Tüketiciler ne alacaksa fazla fazla alıyor ve bu durum piyasada arz talep dengesini olumsuz yönde etkiliyor. Enflasyon sepetini oluşturan kalemler bu yüzden her geçen gün artıp enflasyonu daha da tırmandırmasına, pahalılığın yaygın hale gelmesini sağlıyor. Yani şu aşamada üretmenin yanında kesinlikle toplumu da uygun tüketim için azami bilinçlendirmek gerekiyor.

Ve en önemlisi israf ve tasarruf ilkokuldan başlamak üzere okullarda ders olarak verilmelidir. İsraf ve gereksiz harcamaların önüne geçilebilmesi için devletin sosyal medyada ve çeşitli mecralarda projeler üretmesi elzemdir.

Sosyal medya ve televizyonları her açtığımızda aklımıza, bilinçaltımıza sürekli tüketmeyi, harcamayı ve satın almayı empoze eden bir ortam var. Onu getir, bunu götür, oradan ye, buradan al, şuradan götür, onu harca, şunu tüket vs. gibi sürekli dolaşan reklamlar artık her yerde karşımıza bilinçli bir şekilde çıkartılmaktadır.

İşin özeti bulunduğumuz bu ortamdan çıkmanın yolu; daha çok çalışmak, her zaman her durumda üretmek, tasarruf etmek ve israftan kaçınılmaktan geçiyor. Bu doğrultuda yaşayarak, inanarak, başararak inşallah bu sıkıntılı günleri de aşacağız. Allah herkesin yardımcısı olsun. İyi haftalar.