1980 Darbesinde Lise bir öğrencisi idim. Tam okul için hazırlayacaktık ki, Mesut Mertcan’ın o tok sesi duyuldu.
‘Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Bir numaralı bildiri.’
Öylesine kalakaldık.
Radyonun başından ayrılamadık.
Yıllar geçti.
Gazeteci olduk ve bir dönem sonra da gazete yöneticiliğine getirildik.
Terör azmış, 28 Şubat süreci ağırdan, ağıra başlıyordu.
Aslınca Uğur Mumcu’nun, Bahriye Üçök’un, Muammer Aksoy’un öldürülmesi Sivas olaylarında 33 aydının yakılması 28 şubat’ın taşlarının döşenmesi idi.
Karadeniz Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürüyüm.
Dehşet verici haber Gümüşhane’den geldi.
Osmaniye’den kalkıp Gümüşhane’ye gelen İzzet Kıraç, Başörtülü avukatları duruşmaya almadığı iddiasıyla Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday’ı silahla vurarak öldürmüştü.
28 Şubat birilerinin istediği gibi olgunlaşmış ve Türkiye’de seçilmiş iktidar devrilmişti.
Türkiye’de yeni bir iktidar kuruldu.
Koalisyon, Azınlık hükümetleri derken 2001 krizi ve 2002 seçimleri,
2002 seçimlerinden sonra Tayyip Erdoğan ile Türkiye Özal’ın ilk dönemi gibi büyümeye başladı.
2007 ve 2008 yıllarına gelindiğinde AK Partiye kapatma davaları ile birlikte müdalaleler yeniden başladı.
Türkiye ne zaman ayağa kalksa bağımsız bir ekonomi oluşturmaya çalışsa müdahale edilir! Çünkü içerde etki ajanları vardı.
Askeriye, Yargı ve Emniyette ki o etki ajanları Ülkede gayri safi milli hasıla 10 bin doların üzerine çıkmıştı ki bu kez 17-25 Aralık kumpasını kurdular.
Ve bu kumpasla Türkiyeyi yüzde 10 küçülttüler.
O günün Demokratik seçilmiş hükümeti Demirel gibi, Erbakan gibi bırakıp çekip gitmedi.
Direndi. Direndikçe üzerine geldiler.
Ve sonrasında da 15 Temmuz’a giden fetö kalkışması süreci yaşandı.
O gece. Saat gece 22.00 gibi. Önce televizyon kameraları Boğaziçi köprüsüne döndü. Tanklar.
Sonrasında da Türkiye’nin çeşitli yerlerine.
Uçaklar uçtu, bombalar bırakıldı. Tayyip Erdoğan ortada yoktu.
Aslında konuşmuş ama TRT ele geçirildiğinden yayınlanmamıştı.
Çocuklar evin içinde bana döndüler:
‘Baba Cemiyet Başkanı sensin önce buraya gelirler.’
Pür dikkat ekrandayız. Bir süre daha geçti.
Bu kez ekrana baktım. TRT’de ünlü spiker bildiri okuyor.
Şu sözleri söyledim:
‘Bildiri de Genelkurmay Başkanının imzası yok!’
Genelkurmay Başkanı yurta sulh konseyi bildirisine imza atmamıştı.
Ardından Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve sonrasında Abdullah Gül ve Bahçeli açıklamalar yaptılar. Darbe milletin sokaklara dökülmesi ile akamete uğratıldı ve gerçekleşmedi.
O gece Trabzon meydanına gittiğimde tam 50 bin kişi toplanmıştı.
Gece sabaha kadar demokrasiye sahip çıkıldı ve Türkiye yeniden yörüngesine girdi. Ama kayıp milyarlarca dolar vardı. Türkiye zor günleri aşacaktır.
Hem 12 Eylül, hem 28 Şubatın hem de 15 Temmuzun açtığı yaralar öyle kolay kolay kapanmayacaktır.
Yaşasın Demokrasi ve Özgürlük.