Adına “ahir zaman” dediğimiz kokuşmuş bir çağda yaşıyoruz. Rol modellerimiz, geçmişle kıyasladığımızda, çok değişmiş. Bazı hain odaklar toplumu dizayn etmek için gecesini gündüzüne katıyor. Neticede sundukları yanlış modellerle gençliği zehirliyorlar.
Günümüzde hoşgörü tatile çıkmış; sevgiyi sorarsan firarda. İnsanoğlu bakar kör, vicdanlar ise alabildiğine sağır. Amaca ulaşmak için, ahlâka aykırı da olsa, her türlü araç hoş görülüyor. Yani makyavelizm baş tacı ediliyor. Hayata hâkim kılmak istedikleri değerler manzumesi bize çok yabancı. Nereye baksan çürümüşlük; tuttuğun her şey eline geliyor.
Toplumun bu tanınmaz, berbat görüntüsü ahlâk kavramını akıllara getiriyor. Bilenler bilir; ahlâk sözünün kökü “halk” ve “huluk” kelimelerinden gelmektedir. Ahlâk, bir toplum içinde yaşayan kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve test edilmiş, onaylanmış kurallardır. İyi nitelikler ve güzel huylar ahlâk çerçevesi içerisinde değerlendirilir.
Ahlâk kelimesinin sözlük anlamı “yaratılıştan gelen” demektir. Rabbimiz bütün fıtratları ahlâk üzere inşa etmiştir. Bu da gösteriyor ki ahlâk, biz insanların fıtratında var olan ulvî bir değerdir. Bu anlamda, iyiyi kötüden ayıran bir çeşit idrak süzgecidir. Bu süzgecin ince deliklerinden geçen değerler iyi, üstünde kalanlar ise kötüdür. Fakat zaman içerisinde kötülüğe meyilli olan fıtratlar, ahlâkî değerlerin üzerinden bir buldozer misali geçerek onları tuz buz etmiştir. Fıtratlara dışarıdan müdahale edilerek zihinler adeta zehirlenmiştir.
Ahlâk, hayatın merkezinde yer alır; toplumu iyiye ve güzel olana doğru yönlendirir. Toplumlar ahlâk düzeyleriyle sağlıklı bir yapıya kavuşurlar. Bizde ahlâkın sınırları naslarla ve törelerle çizilmiştir. Bizde ahlâk dinin temeli sayılmıştır. “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” diye buyuran Hz. Peygambere tabi olmak ahlâklı yaşamanın ön şartıdır. Onun getirdiği külli kaidelere uyanlar ahlâkî kemâle erişirler.
Batı (me)deniyetlerinde ahlâk kelimesinin yerine “moral” ve “etik sözcükleri kullanılmaktadır. Batı’nın ahlak anlayışı ne yazık ki görecelidir. Kendilerine karşı yapılan olumsuzlukların birini bin gösterirler; ama Doğu toplumlarına karşı yapılan kötülüklerin binini bir gösterirler veya kale bile almazlar. Yani Batılıların empati kültürü yoktur. Günümüz gençliği de Batı’nın cenderesine mahkûm edildiği için gittikçe bencilleşmekte ve duyarsızlaşmaktadırlar. Bu da vicdanların paslanıp körelmesine zemin hazırlamaktadır.
Başta genç nesillerimiz olmak üzere, günümüz insanı “Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete” durumunu yaşamaktadır. Anadolu kapılarını İslâm’a açan Sultan Alparslan’ın ve Bizans’ın başkenti İstanbul’u 21 gibi genç bir yaşta fethederek İslâmbol’a çeviren Sultan Fatih’in torunlarından oluşan bu cemiyet nereye gidiyor? Oturup bir muhasebe yaptınız mı?
Yozlaşma mevcut yapının bozulmasıdır. Buna argo tabirle “soysuzlaşma” da diyebiliriz. Batı’da bunun karşılığı dejenerasyondur. Doğu kültüründe bunu” tereddi” kavramıyla karşılayabiliriz. Fakat bütün karşılıklar o bozulmanın ve kokuşmanın habercisidir.
Günümüzün toplumsal hastalıklarının başında gelen ahlâkî yozlaşma, inançlarla yaşantıların uyuşmamasından kaynaklanmaktadır. Zira imanla ahlâk birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. İnancımız odur ki ahlâksız iman olamayacağı gibi, imansız da ahlâk olamaz.
Günümüzde içki, kumar, fuhuş, sefahat, ahlaksızlık gırla gidiyor. Peygamberimizin “bütün kötülüklerin anası” olarak nitelendirdiği içki her geçen gün daha da yayılıyor. İçkiye, sigaraya ve uyuşturucuya başlama yaşı her geçen gün düşüyor. İçki ve uyuşturucu vicdanları da cüzdanları da boşaltıyor. İçki ve uyuşturucu aklı devre dışı bırakarak gözleri kör, kulakları ve vicdanları sağır ediyor. Vicdanlar körelince de duyarsız varlıklar sarıyor dört bir yanımızı.
Günümüzde hainlerin, iman ve ahlak karşıtlarının en büyük hedefi güçlü bir yapıya sahip olan Türk aile geleneğidir. Evlilik müessesesini ortadan kaldırıp günübirlik ilişkileri yaymak isteyenler, flört denen illeti başımıza musallat ettiler. Gönül eğlendirmek ve gönül hoşnutluğu üzerine kurulan ilişkiler Türk aile yapısına en büyük darbeyi vuruyor. Flört gençler arasında her geçen gün daha da yaygınlaşıyor. Yazılı ve görsel basın vasıtalarının çoğu flörtü güzel gösterip yaygınlaştırma propagandası yapıyorlar. Dizilerde örnek diye sunulan hayatlar gençliği zehirliyor. Üstelik bunlar modern hayatın cilveleri olarak sunuluyor bizlere. Kendileri gibi düşünmeyenleri gerici, yobaz gibi sıfatlarla tavsif ediyorlar. Sözün bu noktasında Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in şu anlamlı ve isabetli beyti geliyor akıllara:
“Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.”