Sözlere adeta ruh üfleyen ve onları kuş misali kanatlandıran Goethe'yle Johann Gottfried Herder arasında etkileyici diyaloglar geçmiştir.

Goethe, Herder’e “Öyle hikmetli ve güzel sözler kullanıyorsunuz ki kaynağını merak ediyorum.” demiş; Herder, Goethe’ye gülümseyerek “Bu sözlerin kaynağını gerçekten merak ediyor musunuz?” diye sormuş; Goethe: “Evet, beni size bağlayan bu hikmetli sözlerin kaynağıdır.” deyince, Herder: “İşte benim hikmetli sözler kaynağım” diyerek ona Arapça yazılı bir kitap göstermiştir. Herder: “Eğer Alman milletinin böyle bir kaynak kitabı olsaydı, kim bilir ne büyük edipler, şairler yetiştirir, başka dillerin tesirinde kalmazdı. Ayrıca birçoğumuz soyunu unutup yolunu şaşırmazdı.” diyerek Kur’an’ın hayat ve edebiyat için ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır. Herder, bu etkileyici kitabı Kant’ın sohbetlerine devam ederken tanıdığını, eğer büyük bir şair ve edebiyatçı olmak istiyorsa bu kitabı okumasını ona tavsiye eder. Herder’in sözünü ettiği kitap ‘Kur’an-ı Kerim‘dir. Goethe, Wetzlar’da hukuk stajı yaparken Herder’e yazdığı mektupta en büyük arzusunu söyler: "Musa’nın dua ettiği gibi dua etmek istiyorum." Bilindiği gibi Hz. Musa, büyük bir samimiyetle Allah'a şöyle dua etmişti: “Genişlet göğsümü, kolaylaştır işimi, çözüver şu dilimin bağını. Ta ki anlasınlar sözümü!.." (Tâhâ, 20/25-28)

Goethe'nin ömrü hep bir arayış ve öğrenme arzusu içinde geçmiştir. Hiçbir zaman iki günü bir olmamıştır. Sürekli yenilenmiş, bilgisi arttıkça huzursuzluğu da artmıştır. Hayata daima pozitif bir bakış açısıyla bakmış ve ona bir şeyler katmanın gayreti içerisinde olmuştur.

Alman filozof Karl Marx'ın dediği gibi “Goethe yalnızca en büyük Alman şairi değildi, aynı zamanda en büyük Almandı.” Yine Franz Kafka haklı olarak onun için “Goethe’nin eserleri o kadar ileri ki, Alman dili hâlâ ona yetişmeye çalışıyor.” demiştir.

İnsanî ve vicdanî ölçülere göre düşünen Goethe,  insanı merkeze alan bir medeniyet tasavvurundan yanaydı. Çünkü insan, yaratılışın tam merkezinde yer alıyordu. Her şey insana göre ve insan içindi. O, sadece Grek ve Latin edebiyatına değil, bilakis Çin’den Hindistan’a, İran’dan Arabistan’a ve bugünkü Avrasya’dan Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkim olduğu coğ­rafyadaki bütün kültürlere, dinlere ve edebiyatlara samimi bir merak duyuyordu.

Yaşadığı müddetçe adeta söylenmedik bir söz bırakmayan Goethe'nin şiir, oyun (tiyatro), roman, günlük ve hatıra türlerinde birçok eseri bulunmaktadır. Bu eserleri türlerine göre şöyle tasnif edebiliriz: Şiir: "Balladlar, Şiirler, Toplum Türküleri, Annette'in Kitabı, Tatlı Ksenia'lar, Batı Doğu Divanı, Sevgi Üçlemesi"; Oyun: "Faust, Götz von Berlichingen, Clavio, Egmont, İphigenie Tauris'te, Torquato Tasso, Aşığın Kaprisi, Stella, Pandora,  Kardeşler, Prometheus, İlettiğimiz Şey, Muhammed, Suç Ortakları, Akhilleus, Halk Generali, Elpenor, Duygululuğun Zaferi"; Roman: "Genç Werther'in Acıları, Wilhelm Meister'in Tiyatroculuğu, Wilhelm Meister'in Çıraklık Yılları, Wilhelm Meister'in Yolculuk Yılları, Ruh Yakınlıkları"; Günlük ve Anıları: "Günlük, İsviçre Mektupları, İtalya Yolculuğu, Fransa Seferi, Mainz Kuşatması, Kendi Hayatımdan Şiir ve Gerçek, Yıllık"...vb.

Bütün eserleri bir yana, "Faust" Goethe'nin en çok bilinen ve okunan kitabıdır. Bir edebiyat klasiği olan Faust, Goethe'nin velût kaleminden çıkan harikulâde bir eserdir. Goethe, ilk kez 1770-1771 yıllarında Faust'un yazımıyla ilgilenmeye başlamıştır. İlk Faust (Urfaust) diye adlandırılan Faust’un birinci bölümünü 1806’da yayımlamıştır. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra da  (hayatının son yıllarında) Faust'un ikinci ve son bölümünü yazmıştır. Bu son kısım ancak Goethe'nin ölümünden sonra basılabilmiştir. Bu da gösteriyor ki bir dünya klasiği olan Faust tek seferde değil, altmış yıl gibi uzun bir zamana yayılarak yazılmıştır. Goethe bu eserini gerçekte bir Alman halk hikâyesinden esinlenerek kaleme almıştır. O,  hayatı boyunca aklını kurcalayan sorulara  bu büyük dramatik ve şiirsel eserinde yer vermiştir. Goethe'nin Faust'unda, büyülü güçler elde etmek ve bilinmeyenleri öğrenmek için ruhunu Mephistopheles adındaki şeytana satan gezgin hokkabazın öyküsü anlatılır.