Yine bir gün, Filistin'de anneler evlatsız, çocuklar annesiz kaldı. Yine yıkılan evler, yine yerle bir edilen hayatlar. Ve tüm bu olanlara ekranlardan bakarken bir kez daha içimize bir şeyler çöktü.
Gazze'de yaşananlar artık tarif edilemez boyutlara ulaştı. İnsanlar, üzerlerine yağan bombaların şiddetiyle havaya savruluyor, kimisi parçalanıyor, kimisi canlı canlı yanıyor. Bebekler öldürülüyor, kadınlar çığlık çığlığa can veriyor, su yok, yiyecek yok, ilaç yok. Hayat yok. İnsanlık yok.
Ama en kötüsü de şu, Ses yok!
Dünya susuyor. Birleşmiş Milletler susuyor. Sözüm ona “insan hakları savunucuları” susuyor. Batı medyası, ölen her Filistinli çocuğu bir rakama, bir istatistiğe indirgemekte sakınca görmüyor. Vicdanlar ya körelmiş ya da pazarlıklara rehin düşmüş durumda. Peki ya biz, biz neden hala sessiziz?
Artık ne kızgınlığımı gizleyebiliyorum ne de içimdeki kırgınlığı bastırabiliyorum. Her yeni saldırıda biraz daha yanıyor içimiz. Her sessizlikte biraz daha utançla başımı eğiyorum. Zalimler kadar onlara göz yumanlar da suçludur. Unutmayalım ki zulme rıza da zulümdür.
Ve bu noktada, bazı markaların bu katliamlara nasıl ortaklık ettiğini görmemek körlüktür. İsrail’e destek verdiği bilinen Magnum markasının yayımladığı reklam filminde, Gazze’de bombayla havaya uçan insanları alaycı bir şekilde canlandırması sadece mide bulandırıcı değil, aynı zamanda apaçık bir provokasyondur. İnsan hayatı bu kadar mı ucuz? Bu kadar mı alay konusu?
Böylesi markaları boykot etmek, sadece ekonomik bir tercih değil, vicdani bir duruştur. Kimse, "Ne fark eder ki?" demesin. Unutmayalım: Her alınan ürün, her harcanan kuruş bir mesaj taşır. Mesajımız net olmalı: Zulme destek verenle alışverişimiz yok.
Hiçbir anlaşma, hiçbir kâr, hiçbir reklam kampanyası bir çocuğun hayatından daha kıymetli değildir.
Filistin’de zulüm bitene kadar sesimizi kısmayacağız. Dünyanın sustuğu yerde biz haykıracağız, zulüm varsa, direniş de var. Ve bu direniş, sadece topraklarda değil; kalplerde, vicdanlarda, tercihlerde de büyümeli.