Eski Türklerde kadın çok kıymetli bir varlıktı. Kadına duyulan saygı ve sevgi üst düzeydeydi. Öyle ki "ana hakkı" ile "Tanrı hakkı" bir tutulmuştur. Türk dillerindeki kelimelerde cinsiyet ayrımının(müennes/müzekker, erkeklik/dişilik) olmaması da kadınla erkek arasında fark gözetilmediğini gösterir. Aksine kadın bazı yerlerde daha ön plandadır.
Eski Türklerde aileye çok büyük bir kıymet verilmiş, ailenin ayrılmaz bir parçası olan kadın, adeta baş tacı edilmiştir. Kadın her şeyden evvel eş ve anne olarak görülmüştür. Ailenin, dolayısıyla da toplumun mutluluğu ona endekslenmiştir. O ki çocuk doğurmakla kalmaz, onu besler, büyütür, ona kol kanat gerer, ilk eğitimini de kendisi verir.
Eski Türklerde kadın, anneliğinin yanında daima kocasının yanında ve yakınında yer alan asil bir kahramandı. Kadın ata biner, silah kullanır, yeri geldiğinde düşmana karşı kahramanca savaşır. Orta Asya Türk devletlerinden İskitlerde, Hunlarda, Göktürklerde ve Uygurlarda kadınlar çok mühim konumdaydı. Hakları ve yetkileri çoktu. Özellikle İskitlerde kadınlar asker olarak yetiştirilir, erkeklerle birlikte savaşırlardı. Büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Mete’nin hanımının imzalamış olması eski Türklerde kadının hangi konumda olduğunu göstermesi açısından önemlidir.Oysa Batılı devletlerde kadın estetik bir unsur olmanın ötesinde bu gibi özelliklere sahip bir varlık olarak görülmez.
Eski Türk devletlerinde kadınlar cemiyet hayatında olduğu gibi, siyasî hayatta da önemli roller üstlenmiştir. Hun Türklerinde kadın, erkeğin eksiklerini tamamlayan bir unsur olarak görülürdü. Devlet işleri de dahil olmak üzere, kadının dahil olmadığı hiçbir iş yok gibiydi. Yabancı devlet elçileri hakanın huzuruna çıkarken eşleri de yanlarında bulunurdu. Hatta hakanların eşleri tek başlarına bile elçileri kabul etme hakkına sahiptiler. Kabul törenlerinde, ziyafetlerde, şölenlerde hatunlar hakanın solunda otururdu. Siyasî ve idarî meselelerde görüş beyan ederlerdi. Bunların ötesinde kadınlar harp meclislerine bile katılırdı.
Sözlü edebiyatımızın en önemli ürünleri olan destanlarımızda kadınlar çok önemli bir yer teşkil eder. Destanlarda kadınlarla erkeklerle hep bir arada verilir. Yaratılış Destanı'nda Ülgen'e(Tanrıya) insanları ve dünyayı yaratması için fikir ve ilham veren "Ak Ana" isimli hoş bir kadındır. Yine Oğuz Kağan'ın ilk karısı karanlığı yararak gökten inen mavi bir ışıktan, ikinci karısı ise kutsal bir ağaçtan doğmuş olağanüstü varlıklardır. Tıpkı bunlar gibi diğer Türk destanlarında da kadın kutsal bir varlık konumundadır.
Eski Türk metinlerinde kadın(özellikle anne) hep baş roldedir. Özellikle Oğuz Kağan, Dede Korkut gibi metinlere bakıldığında, kadının anne olma hüviyetiyle kutsal bir özellik taşıdığı görülebilir. Bu da neslin devamı için kadının taşıdığı önemin göstergesidir. Destan metinlerinde kadın, yeri geldiğinde erkeğini teskin eden, onunla birlikte acılar çekebilen, özellikle zorluklara katlanabilen güçlü bir imgedir. Dede Korkut Hikâyeleri'nde kadın şöyle tasvir edilir: "Yer basmayıp yürüyen/Kar üzerine kan dammış gibi kızıl yanaklım/Koşda badam sığmayan dar ağızlım/Kalemciler çaldığı kara kaşlım/Kurması kırk tutam kara saçlım" Yine aynı metinlerdeki “Beri gelgil başım bahtı, evim tahtı,/Evden çıkıp yürüdüğü vakit selvi boylum,/Topuğunda sannaştığı zaman kara saçlım,/Kumlu yaya benzer kara saçlım,/Kurulu yaya benzer çatma kaşlım,/Çifte badem sığmayan dar ağızlım,/Kadınım direğim dölügüm." ifadeleri Türklerin kadını ne kadar yücelttiğini, onu hak ettiği konuma koyduğunu gösterir. Bu hikâyelerde geçen şu ifadeler de kadim Türk milletinin kadın algısının aynası hükmündedir: “Türk halkı yok olmasın diye, halk olsun diye, babam İlteriş Hakanı (ve) annem İlbilge Hatunu göğün tepesinden tutup (daha) yükseğe kaldırmışlar muhakkak ki”, “Türk halkının adı sanı yok olmasın diye, babam hakanı (ve) annem hatunu yüceltmiş olan Tanrı, devlet veren Tanrı, Türk halkı(nın) adı sanı yok olmasın diye, beni o Tanrı hakan (olarak tahta) oturttu”
Dede Korkut Hikâyeleri'nden biri olan Bamsı Beyrek hikâyesinde "Banu Çiçek" at binmeyi çok iyi bilen, kılıç kullanmakta maharetli, iyi savaşan örnek bir kadın modelidir. Bu gibi güçlü kadınlar kahramanların evlenirken tercih edeceği kadınlar olarak görülür.
Bugün birçok konuda örnek gösterdiğimiz Avrupa, geçmişte kadınların adeta bir mal gibi alınıp satıldığı geri zihniyetli bir kıtaydı. Kadınlar orada köle muamelesi görürlerdi. Hiçbir hakları yoktu. Düşünceleri dikkate bile alınmazdı. Oysa aynı dönemlerde Türklerde kadın erkekle aynı haklara sahipti. Öyle ki kadınlar devlet başkanlığı bile yapmaktaydılar. M.Ö.1500'lerde Pers ve Medlerin en güçlü hükümdarı Ahameniş Kralı Kirus'u bozguna uğratan İskit/Saka imparatoriçesi Tomris Katun bu konuda verilebilecek en güzel örnektir.
Göktürkler zamanındaki madenî paralarda kağan eşleri ile kağanlar bir arada yer alırlardı. Bizler bugün bile bu noktaya gelemedik. Yine o dönemde kağan eşleri kurultayın doğal üyesi sayılırdı; söz ve rey hakkı bulunurdu. Kağan öldüğünde veya sefere çıktığında kağan eşleri, kağan savaştan dönünceye veya yeni kağan seçilinceye kadar devleti idare ederlerdi. Kadınlara bu denli önem verilmesi onları güçlü ve özgüven sahibi kılardı.
Çok Okunanlar
Uğurcan Çakır’dan Efsane Kurtarış ve Anlamlı Jest
Trabzonspor’dan ayrıldı; şimdi gol makinesine dönüştü
Transfer Fiyaskosu: Şenol Güneş Scout Ekibini Baştan Dizayn Etti
Trabzonspor - Inter Maçındaki Efsanevi Gol Yeniden Gündemde!
Trabzonspor’un Transfer Gündeminde İki Sürpriz İsim!
Trabzonspor’dan KAP’a yapılan bildirimde toplam borcun 10,3 milyar TL olarak açıklandı