Kaldırımlarında tarihin ayak sesleri saklıdır Uzunsokak’ın…. Hüzün sarmaşıkları sarmıştır hatıraların eşiğini. Zamanın beşiğinde sallanır mazinin görkemli saltanatı.
Uçsuz bucaksız göklere karışır emek bahçesinde akıtılan terlerin misk ü amber kokusu. Gökkuşağının yedi rengi siner cumbalı evlerin bahçelerine. Ölümü dipdiri kılar soğuk mermer taşlarının ihtişamı. Hicran bir hüzün demeti bırakır yürek kapılarına. Karşılıksız kalır uzaklara gönderilen gül kokulu, hasret yüklü mektuplar… Düşler hüzün elbisesini kuşanır, arz-ı endam ederek süzülür geçmişin kapı aralığından. Yitik güneşler ansızın belirir ufkun ardından. Yara almış hatıralara merhem olur yarına dair düşlerimiz. Koca çınarların gölgesinde soluruz dünün siyah beyaz duygularını. Sebillerden akan berrak sular ruhların kirini süzer kuşatılmış zaman imbiğinden. Esrik duygular gölgelerin eteğine tutuşur vaktin derinliklerinde. Trabzon’da zaman büyür, sığmaz kabına. Geçmişle gelecek arasında uzar gider hatıralar…
Sokakların tarihi zamanın gergefinde dokunur altın ipliklerle. Kentlerin tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır sokakların tarihi. Nisyana kapalıdır onların belleği. Trabzon’da da her sokak bir tarihtir. Başını kaldırıp zaman penceresinden bugünlere bakar hüzünlü gözlerle. Belleğimizde tutuşur anılar. Trabzon sokaklarının kesme taşlarında zamanın altın izleri var. Birbirinden güzel yaylalarında ahşabın saltanatı kamaştırır gözleri. Tarihî doku, zamanı kuşatır çepeçevre. Cumbalı evlerin kahkahası yankılanır betonarme duvarlarda. Dünden bugüne yapmış olduğu kutlu yolculukta yine de zamana direnir Trabzon…. Siyah beyaz karelerde yaşayan tarih, bütün haşmetiyle ‘ben de varım’ der. Öylece tutar zamanın elinden. Bizler hayata kepenklerimizi indirmeden Trabzon’da tarih nostalji griliğindeki kepenklerini indirmez zamana. Dünle bugün birbiriyle barışık, kucak kucağadır cadde ve sokaklarda…
Trabzon hiç uyanmak istemediğimiz bir uykuda gördüğümüz doyumsuz düştür. Bu rüyanın yorumu hayra delalet eder şüphesiz. Yarınlarımız bu rüyada canlanır; uyanır derin uykusundan. Şehir okşar başınızı bir anne şefkatiyle. Geceye dağılan şehrayinler çocuk yanımızı emzirir. Yarısı yırtık bir siyah beyaz resimde tebessümü donmuş silik hatıralar, kalan hüzün artığı ömrün dibacesi olur. Şehre dair düşler ve düşünceler yeknesak hissiyatı kanatlandıran bir barış güvercini gibi süzülür zamanın sonsuzluğunda. Zamana tanıklık eder cadde ve sokakları. Kuytularında yankılanan ses, sessiz çoğunluğun gül renkli avazı olur.
Mavi gökle yemyeşil yamaçların ortasında bir şehir filizlenir, uzar gider geleceğe. Karadeniz’in cilveli kızıdır yarınlara koşan… Güzel insanlar yansır şehrin aynasından. Fakat bu gümüş aynanın sırlarını dökmeye çalışan kötü masal kahramanları da yok değildir. Onlar şehrin gülen yüzünü, ekşi erik yemiş bir kişinin sevimsiz suretine çevirmenin telaşı içindedirler. Kentin tarihî kodlarından bîhaber olan bu kişiler; ruhsuz ve maneviyatsız, içi boş şehirler vücuda getirmenin uğraşındadırlar. Cepleri dolu, ruhları boş bu abiler(!) boşa kürek salladıklarının farkında bile değillerdir. Bunlar şehrin üzerine çöken kara bulut gibidirler. O kara bulutlar; fırtınaları, selleri, tayfunları saklamaktadırlar kursaklarında. Ümüğünü sıkmaktadırlar gül yüzlü şehrin… “Daha çok beton, daha çok para…”dır çirkin sloganları…
Trabzon, değişimin ve dönüşümün derin sancılarını yaşamakta… Bu bir çeşit sıtma nöbeti belki de… Doğu-batı ekseninde gelişen Trabzon’un denizle olan bağlantısını kesmiş yeni sahil yolu… Şehrin sakinleriyle deniz arasına bir ‘kara kedi’ gibi giren bu yol, bu iki sevgiliyi küstürmüş birbirine. Yeşille mavi arasına çizilen kapkara bir çizgi, iki sevgilinin kollarını ayırmış birbirinden. Bu yetmezmiş gibi çarpık kentleşme şehrin ciğerlerini de iflas ettirmiş. Şimdi nefes almakta zorlanıyor Fatih’in fethettiği, Yavuz’un yönettiği kutlu şehir…
Her zaman dik, diri ve iri duran Trabzon halkı; şehrine de sahip çıkacaktır, çıkmalıdır da… Bu görsellik bu şehre hiç yakışmıyor. Medeniyetlerin beşiği olan Trabzon bir beton yığını olamaz, bu durum kentin şanlı mazisine ve aydınlık geleceğine yakışmaz. Trabzon, içinde yaşayan vefalı insanların omuzlarında geleceğe koşacaktır şüphesiz; koşmak zorundadır. Zira bu kentin çalışkan insanları güneşten erken uyanır, gülümser doğan güne… Onlar ki hep taptaze kalmıştır umutları. İmkânsızlığın ve umutsuzluğun uğramadığı coğrafya olarak bilinir bu topraklar… Trabzon şanlı mazisine yaslanacak, tez vakitte özüne dönecektir.