Önce orta sahanın virtüözü Marek Hamşi’ten kötü haber geldi, ardından Hatay maçında kolu kırılan Edin Visca'dan...
Antalyaspor maçında ise Bakasetas'ın kasık kısmından sakatlanması Trabzonspor'da psikolojik savaş ortamı yarattı. Orta sahada Berat Özdemir'in Abdülkadir Ömür'ün dediği gibi kutsal topraklara ayak basması, defans bloğunda da Bruno Peres'in uzun süreliğine sakatlanması 'Takımda neler oluyor' dedirtti. Sahi Trabzonspor'un revire dönmesinin nedeni veya nedenleri ne? Aklımıza gelmiyor değil: Geçen sezonun şampiyonu göze mi geldi? Kurşun mu döktürmek lazım bu nazarlık futbolculara? Kulüpteki sağlık kurulu günaşırı yaşanan sakatlık furyasına karşı ne gibi önlemler alıyor? Sapır sapır dökülen futbolcuların yerlerinin doldurulması için yönetim kanadından nasıl hamleler gelecek? Ya da kulüp yönetimi 'Takımımız bu travmayı atlatabilecek güçte' mi diyor? Şu bir gerçek ki Trabzonspor'un bu sezonki en büyük rakibi kendisi! Hem Süper Lig'de hem Avrupa'da hem de Türkiye Kupası'nda yeni ufuklara yelken açan bir takımın bu özgül ağırlığı kaldırması fili zıplatmakla eş değer olur ki bunun faturası da tüm camiaya çıkartılır. Bu nedenle, önce sağlık kurulu radikal tedbirlere yönelmeli, ardından teknik heyet... Tabii futbolcuların da kendi sağlıkları için daha bir özen göstermeleri kaçınılmazdır. Son olarak takımda eksik gedik ne varsa yönetim konuya müdahil olmalı. Bu silsile işlerse Trabzonspor'un nekahet dönemine girmesi erken olacaktır diye düşünüyorum.
SEN GÜNEŞ’İN GÖLGESİNDE YÜRÜYEN DEV KALECİSİN
Türkiye'nin son yıllarda yetiştirdiği en yetenekli kalecilerinden biri o... Henüz David de Gea (Manchester United), Manuel Nouer (Bayern Münih), Alisson (Liverpool), Jan Oblak (Atletico Madrid) kıvamına gelemedi ama Allah'ı var ülkemizin nazar boncuğu sayılır. Trabzon'da "efsane kaleci" dendiği zaman akla ilk gelen isim Şenol Güneş olsa da Uğurcan Çakır da Güneş'in gölgesinde yürüyen dev kaleci olarak işini sürdürüyor. Süper Lig tarihinde en uzun süre gol yememe rekoru Trabzonspor'un fenomen kalecisi Şenol Güneş'e ait. Güneş, 1978-79 sezonunda toplam 1112 dakika süreyle kalesinde gol görmeyerek ulaşılması zor bir rekora imza attı.
Onur Kıvrak'ın kulüpten olaylı şekilde ayrılmasının ardından bayrağı devralan Uğurcan bu işi adeta sanata dönüştürdü. Yakışıklılığını yeteneğiyle sentezleyen 26 yaşındaki futbolcu birçok maçta tabiri caizse Trabzonspor'u ipten aldı. Onun Kıvrak hareketleri takım arkadaşlarına güven aşıladı. Bu güven ve hırs Uğurcan Çakır'a milli formayı da giydirmeye yetti. Yeteneklerini Milli Takım'da da gözler önüne serdi. Bu başarısı sümenaltı edilmeye bile çalışıldı.
İstanbul medyası Altay üzerinden algı operasyonunun düğmesine basıp Uğurcan'ı pasifize etmeye çalıştı; ama yemeyince bu kez konu Trabzonspor oldu, bordo-mavili takımı aşağıya çekmek için harala gürele uğraştılar. Oysa yel kayadan ne alır ki; Uğurcan ve Trabzonspor sarsılmaz ortak kaleydi. Uğurcan Çakır Antalyaspor maçında göze geldi sanki. Eski formundan ve yeteneklerinden uzak bir tablo çizdi. "Bizim bildiğimiz Uğurcan bu değil, yeri geldi mi istediği yere topu atar, yeri geldi mi çalım atar" demekten alamadık kendimizi. Hele maçın uzatma anlarında Wright'ın göz göre göre vurduğu topa müdahale bile edememesi yüreğimizi acıttı. Sen bu değilsin Uğurcan... Sen dumura uğradığında bilmelisin ki takımın geneli dağılıyor. Bir an önce kendine gel ve takımını toparla! Madem futbolu sanata dönüştürdün, ilkelerini belirle ve Şenol Güneş'in yolundan sapma!
EBEDİ DOSTLUĞUN ROTASI
Zaman zaman şehir ortamından sıkılıp kendimizi Trabzon’un şirin ilçelerine atarak hem sohbet ediyor hem de stresten uzaklaşıp hoş bir vakit geçirmiş oluyoruz. İstanbul’da yaşayan, yaz aylarında Sürmene’ye gelen dostlarımız ile telefon görüşmesi yapmıştık bir süre önce. Sürmene'yi neden ziyaret etmediğimin sitemini yapıyorlar. Uzun zamandan beri Artuğ Gür ile bir araya gelip sohbet etme fırsatımız olmamıştı. Nitekim pazartesi günü Artuğ mahalleye geldi, sohbet ederken "İşin yoksa Sürmene'ye gidebilir miyiz?" teklifinde bulundum kendisine. Oturduğumuz yerden kalkıp arabaya bindik ve Sürmene'nin yolunu tuttuk. Zarha yolu üzerine caminin altında bulunan çay ocağında Muhammed Narmanlı’yı beklerken yanımıza Trabzonspor Yönetim Kurulu Üyesi Kemal Ertürk geldi. Muhammed Narmanlı’nın gelmesiyle sohbet her zamanki gibi Trabzonspor üzerine yoğunlaştı.
Laf lafı açarken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Sohbeti bitirdikten sonra Muhammed Narmanlı bize sürpriz yaparak, Sürmene Beşköy'e bağlı Manahoz deresinde benekli alabalık ve meşhur Sürmene pidesi ziyafeti verdi. Bu ziyafet esnasında iş insanı Ahmet Özsoy da yanımıza geldi. Muhabbet uzadıkça uzadı. Akşamüzeri yola çıkmak için vedalaşırken Ahmet Özsoy kardeşim ayak üstü küçük bir program yaparak cumartesi günü Başköy’den yukarı Sultanmurat Yaylası'na gitme kararı aldık. Muhammed Narmanlı ve Ahmet Özsoy dostlarımız Sürmene Beşköy’e doğru yola koyuldular. İki değerli insanı tanıdığıma çok memnun oldum. Muhammed Narmanlı ve Ahmet Özsoy, iyi ki varsınız! Dostluklarımız sizinle ebediyete kadar devam edecektir.
İDDİANIN BÖYLESİ
Trabzonspor’un Şampiyonlar Ligi’nden elenmesi herkesin moralini sıfıra indirdi. Tabi Şampiyonlar Ligi kapısından içeri girmiş olsaydık Trabzon’a dünyaca ünlü takımlar gelecekti. Bu takımları gönül rahatlığı ile izleyecektik. Bu hevesimiz bir başka bahara kaldı.
Onun için hayat devam ediyor. Biz asıl konumuza gelelim. İncirlik Mahallesi’nin üç kafadarı Ermeni Erdoğan, Corcil ve Teknik kedi Ömer kahvenin önünde otururken tanımadıkları iki yabancı vatandaş yanlarına gelip Sigorta Hastanesi’ne nasıl gideriz diye yol tarifi istiyorlar. Bu üç kafadar değişik yorumlar yaptılar. Adamlar onların tarifi ile Sigorta hastanesine doğru yol aldılar. Asıl mesele bundan sonra başlıyor. Ermeni Erdoğan durmaz hem Çorçili hem de teknik kedi Ömer’i gaza getirip 100. Yıl İlkokulunun oradan Sigorta Hastanesi’nin olduğu caddeye kadar adım ile saymalarını söyler. Çorçil hem Teknik kedi Ömer iddia üzerine başlarlar adımlarla saymaya. Toplam 350 adım ile Sigorta Hastanesine vardıklarını söylemesine söylerler ama Ermeni Erdoğan’ın yanına geldiklerinde terden su olurlar.