Etrafı kasıp kavuran, onlarca insanın ölümüne ve milyarlarca lira zarara yol açan yangınlar şükürler olsun bir soluk alınır seviyeye getirildi. Tam şükürler olsun derken, bu kez Batı Karadeniz’den başlayıp, Doğu Karadeniz’e kadar uzanan sel ve taşkınlar ile bir kez daha yüz yüze geldik. Onlarca kayıp insan ve altmıştan çok ölü ile bir kez daha milletçe yasa boğulduk. Zira doğa kendisine karşı yapılan yanlışları af etmiyor, gözyaşına bakmıyor.
Plansız yapılaşma ve ihmallerle sarmal yapılan imarlaşma da potoslama bir çıkış ile karşılaştık. Uzmanların uyarı ve ikazları, yapılan onca yorumlar ve yazılan onca yazılara rağmen rant uğruna bir kez daha insan sağlığının ranta kurban gittiğine tanıklık etmenin hüznünü yaşıyor Karadeniz. Bilim adamları üzerlerine düşen görevi zamanında yapmış felaketle ilgili raporlar hazırlamış ve gerekli uyarıyı yapmışlar.
İşin yasal boyutundan haberdar değiliz. Prosedür nasıl işlemekte bilmiyoruz. Bildiğimiz ise sadece üzülerek tanıklık yaptığımız sel felaketleridir. Bu çarpık yapılaşmaya daha ne kadar göz yumulacak bilinmez. Ancak köye bir tavuk kümesi yaptırma teşebbüsünde bulunduğumuza bin pişman edildik. Anında zabıta kapıya dayandı hemen taşları toplayın yoksa biz yasal işlemi yaparız deyip tehditte bulundular. Merak ediyorum bize bu denli hassas olanlar o dere yataklarına yapılan inşaatları neden görmüyorlar? Yüzlerce sayfa CED raporları ne için hazırlanmıştı?
Karadeniz hırçın bir doğaya sahiptir ki, Karadeniz insanının hırçınlığının mayası buradandır. Karadeniz’de yaşamak azim, güç ve enerji gerektirir. Karadenizliler zor yaşamın insanlarıdır. Hemen hemen her yıl yaşanan pek çok sel felaketi hiç mi masaya yatırılarak palyatif tedbirlerden vazgeçilmek istenmez? Tedbir adına ortada somut fazla bir şey göremiyoruz. HES’ler ve maden ocaklarıyla bölgenin fiziki ve doğa şartlarıyla doğanın dengesi bozulduğundan doğa da kendisine karşı yapılan bu sorumsuzlukları affetmiyor. Can ve mal kayıpları yaşanırken, göz yaşları akıyor, yürekler yanıyor, bacalardan ağıtlar yükseliyor.
“Deveye neden boynun eğri sormuşlar, nerem düzgün ki? demiş” misali hangi işimiz doğru? Ancak çağdaş yaşamın talepleri gereği yaşamın planlı ve programlı şekilde gerçekleştirilme zorunluluğu var. Avusturya, İsviçre’nin doğa yapısı Karadeniz doğasının tıpa tıp aynısı. Tanıklık ettiğim kadarıyla coğrafi konum bakımından herhangi bir fark yok. Oralarda bizdeki gibi felaketlerin yaşandığını şimdiye kadar duymadık. Yangın da olmuyor, heyelan, sel de. Demek ki, bu tür doğal afetlerin bir çözüm yolu var. O zaman haklı olarak vatandaşın şu soruyu sorma hakkı ortaya çıkıyor. Mademki somut çözüm örnekleri var, neden gerekli çözüm yolları ve tedbirleri alınmıyor?