Gönüllerin ve onurların hoyrat eller tarafından kırıldığı zor bir zamanda dünyaya gelmişti bizim Yunus Emre… Onun doğum tarihi kesin olarak bilinmese de kaba hesap olarak 13. yüzyılın sonları ile 14. yüzyılın ilk çeyreği arasında yaşadığı söylenebilir. Yunus’un doğum tarihinin 1240 olduğu kanaati kesin olmasa da, edebiyat çevrelerinde pek yaygındır.
Hakikatin perdelendiği zor bir zamanda ve karışık bir coğrafyada dünyaya gelen, gönül gözü açık bir veli şair olan Yunus Emre, mevcut durumun vahametini görerek kandan, kinden ve nefretten beslenenlere şöyle seslenerek safını belli etmiştir: “Ben gelmedim da’vî için benüm işim sevi için/Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldüm.”
Gönüllere taht kuran Yunus Emre, hayatı efsaneleşmiş bir hakikat insanıdır. Fakat o bir efsane değil, tarihî bir kişiliktir. O, dünle bugün arasında kelimelerden bir gönül köprüsü kurmuştur. Onun adı sevgi, hoşgörü ve kardeşlikle özdeşleşmiştir. Geçen yedi asır, onun adının ve felsefesinin üzerini örtememiştir. Zaman onu yaşlandıracak yerde, aksine gençleştirmiştir. Çünkü o, sevgi iksiriyle her dem tazelenmiştir. Edebiyat sahasında mühim bir isim olan Abdülbaki Gölpınarlı onu şöyle tanıtır: “Yunus Emre, 1240’ta doğdu. Sarıköylü’dür. İyi bir tahsil gördüğü şiirlerinden anlaşılmaktadır. Medrese tahsilinden sonra tasavvuf yoluna girdi. Tabduk Emre’ye mürit oldu. Anadolu’nun birçok illerini, Suriye’yi ve Azerbaycan’ı dolaştı. 1320 yılında 82 yaşında iken vefat etti. Mezarı Sarıköy’dedir.”
Yunus Emre evrensel temalar işlemiş bir dünya şairidir. Herkes onda bir şekilde kendini bulmaktadır. Bugün hemen herkesin zihninde bir Yunus portresi vardır. Bu portreler zaman zaman birbirlerinden bir hayli farklılıklar da arz edebilmektedir. Bazılarına göre o bir şairdir, bazılarına göre o bir derviştir, bazılarına göre de o bir hümanisttir. Herkes ona kendi penceresinden bakmış, aslında o pencereden gönül aynasındaki Yunus’u görmüştür.
İnsanlığın sevgiye, barışa ve dostluğa her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğu bu karanlık çağda, Yunus’un gönül aynasından yansıyan uhrevi ışığa çok ihtiyacımız vardır. Zira o, karanlıkları aydınlatacak bir ışıktır. Onu gelecek çağlara taşımak hepimizin borcudur.
Halkın ve Hakk’ın dostlarından biri olan Yunus Emre’nin mezarının yeri kesin olarak bilinmemektedir. Anadolu’nun muhtelif yerlerinde ona atfedilen birçok mezar ve makam bulunmaktadır. Bunlar arasında Eskişehir-Sivrihisar, Aksaray-Ortaköy, Karaman, Bursa, Kula ile Salihli arası, Erzurum Tuzcu köyü, Keçiborlu, Sandıklı, Ünye ve Sivas Hafik’teki türbe veya makamlar sayılabilir. Fakat bunlar içerisinde özellikle Karaman ve Sivrihisar başı çekmektedir. Niyazi-i Mısrî bu makamlara Yunanistan’ın Limni adasını da ilave etmektedir.
Hak ve hakikat şairi Yunus’un mezarının Anadolu’nun birçok yerinde olduğu iddiası, ona duyulan derin sevginin ve muhabbetin tezahürüdür. Anadolu halkı onu çok sevdiği ve efsaneleştirdiği için mezarının kendi memleketlerinde olmasını arzulamışlar ve iddialarını bu çerçevede dile getirmişlerdir. Böyle büyük bir sevgi her şaire nasip olmaz. Yunus’un yedi asrı aşkın bir zamandan beri unutulmamış olması, şiirlerinin dilden dile dolaşması buna delildir. Bence Yunus’un mezarı çok da önemli değildir; onun yeri Anadolu insanının yüce gönlüdür.
Yunus Emre sadece Türkiye’de değil, Türkçenin konuşulduğu bütün coğrafyalarda tanınmakta ve çok sevilmektedir. Hatta Türkçe konuşmayan milletler de onu zevkle okumaktadır. Yunus’un şiirlerinde kullandığı dil arı duru Türkçedir. Kendisiyle çağdaş olan Mevlâna’nın eserlerini Farsça yazdığı bir dönemde o, Türkçeden asla taviz vermemiş, eserlerinde Türkçeyi nakış nakış işlemiştir. Türk milletinin onu bir başka sevmesi ve yedi asrı aşkın bir zamandan beri yüreğinde yaşatması biraz da onun Türkçe hassasiyetinden dolayıdır.
Türk şiir ırmağının en büyük kollarından biri olan Yunus Emre’nin günümüze intikal eden iki önemli eseri mevcuttur. Bunlardan biri Risaletü’n-Nushiyye, diğeri de Yunus Emre Divanı’dır. Bunlar Türk kültürünün ve Türkçenin iki büyük köşe taşıdır. Bu eserler kütüphanelerimizin en zengin muhtevalı şiir kitaplarıdır. Yunus’un Divan’ındaki şiirler aruz ve hece ölçüsüyle kaleme alınmıştır. Bu divanların birçok nüshası bulunmaktadır. Yunus’un dinî, tasavvufî, ahlakî içerikli “Öğütler Kitabı” anlamına gelen “Risaletü’n-Nushiyye” adlı eseri mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır. Bu didaktik(öğretici) eser 573 beyitten oluşmaktadır.
Yunus Emre’nin şiirlerinde geniş bir tema dağarcığı vardır. O, insan hayatını ilgilendiren can alıcı konuları şiirlerinde işlemiştir. Ölüm, hayat, tasavvuf, Allah aşkı, peygamber sevgisi, hoca(öğretmen) sevgisi, hoşgörü, merhamet, namaz, ahiret hayatı, dünyanın geçiciliği, insanın özündeki kıymet; şiirlerinde ele aldığı konulardan bazılarıdır.