Adamın biri ölmüş, toprağa verilmiş.
Melekler karşılamış kendisini cennete götürmüşler,
Bakmış ki her taraf çok güzel, melekler hizmet ediyor o yerde.
Adam meleğe sormuş “Siz burada ne satıyorsunuz”
Melek cevap vermiş
“Biz burada sevgi satıyoruz, adalet satıyoruz, barış satıyoruz, merhamet satıyoruz”
Adam heyecanlanmış bunlardan dünyada azalmış ben alıp götürebilir miyim diye sormuş.
Melek demiş tabi ki istediğin kadar alabilirsin
Ve adam demiş ki meleğe “Bana 500 bin ton adalet, 1 milyon ton sevgi, 1 milyon ton merhamet, barış verin” demiş.
Melek bekle alıp geliyorum demiş.
Adam bu defa daha da heyecanlanmış,
“Bunlardan dünyada nerede ise hiç kalmadı, çok iyi olacak, ben bunlardan tonlarca kilo sipariş verdim alacağım lakin ben bunları dünyaya nasıl götüreceğim”
Bunları düşünürken ve kaygılanırken Melek yanına gelmiş
Eskiden ninelerimizin dedelerimizin kullandığı bozuk paralarını koyduğu küçük keseler vardı ya Melek öyle küçük bir kese ile gelmiş yanına.
Getirip tezgâhın üzerine bırakmış ve demiş ki adamı “Buyurun siparişlerinizi getirdim” diyor Melek.
Adam şaşırmış bir Melek’e bir torbaya bakıyor “Ama ben size tonlarca kilo istemiştim bunlardan. Tonlarca sevgi, tonlarca adalet, tonlarca merhamet ve bir o kadar da barış siparişi verdim sen ise bana küçücük bir torba getirip önüme koyuyorsun”
Melek gülüyor ve diyor ki
“Biz senin istediklerinin tohumlarını burada satıyoruz. Onları alıp yüreğinize ekerseniz orada tonlarca olur.”
Bu hikâye, bize hayatın en büyük hakikatlerinden birini yalın ama çarpıcı bir dille anlatıyor.
Politikacılar, meydanlarda, meclislerde çok güzel şeyler söylüyor.
Din adamları camilerde, kiliselerde çok güzel şeyler anlatıyor
Ve hala dünyada bunlardan yoksa veya az kalmışsa kimin suçu?
Dünya hala güzelleşmemişse suç kimindir.
Hala çocuklar katlediyorsa, insanlık ölüyorsa bu kimin suçu.
Görevini yapan ve verimli olup dünyayı güzelleştiren insanlara ve yüreklere ihtiyacımız vardır.
Bunun için sağlam zihinli insanlara ihtiyaç vardır
Ama bu da yetmez sadece
Sevgi dolu bir yürek de onunla birlikte olmalı, yoksa zalimlik olur.
Yasayı uygulayacak bir kişi eğer seven bir yüreğe sahip değilse adaletsiz olur.
Dünyada eksikliğini hissettiğimiz her şey, aslında içimizde yeşermeyi bekleyen birer tohumdur.
Sevgi, adalet, merhamet, barış...
Bunlar dışarıdan hazır bir paket gibi alınıp dünyaya serpilecek ürünler değildir. Her biri, insanın yüreğinde başlar, orada büyür ve oradan çevresine, topluma ve nihayetinde tüm dünyaya yayılır.
Ne kadar da doğru. Bugün herkes sevgiden, adaletten, barıştan bahsediyor. Politikacılar kürsülerden en güzel sözleri söylüyor, din adamları dualarında barışı ve kardeşliği anlatıyor, sanatçılar eserlerinde sevgiyi dile getiriyor. Ama gerçek dünyaya baktığımızda hâlâ savaşlar, adaletsizlikler, kin ve nefret kol geziyor.
O zaman sormak gerekir, sözlerin çokluğuna rağmen neden bu değerlere ulaşamıyoruz?
Cevap çok net aslında.
Çünkü biz hâlâ tohumları ekmedik.
Çünkü biz, bu yüce kavramların sadece kelimelerle yaşatılabileceğini sandık; oysa her birinin kök salması için sevgiyle, sabırla, emekle sulamamız gerekiyor.
İyi olmak, sadece doğru düşünmekten geçmez;
İyi olmak, aynı zamanda doğru bir kalple, sevgi dolu bir yürekle yaşamak demektir.
Zihin bilgisi bir silah gibidir; onu kullanacak yürek sevgiyle dolu değilse, bilgi bile insanı zalimleştirebilir.
Adalet bile, sevgisiz bir yürekten çıktığında adaletsizlik haline gelir.
Dünyayı değiştirmek, büyük devrimler yapmakla değil, küçük bir sevgi tohumu ekmekle başlar.
Bir tebessümle, bir çocuğun gözlerindeki umudu korumakla, bir mazluma el uzatmakla başlar.
Bir insan yüreğine sevgi ekildiğinde, oradan nice ormanlar doğar, nice ülkeler barışa kavuşur.
O halde, artık şikâyet etmeyi bırakıp yüreklerimize dönme zamanı.
Herkes kendi bahçesini sevgiyle, adaletle, merhametle, barışla ekmeye başlarsa, bir gün dünya cennet gibi olur.
Ve o zaman, kimse gökyüzüne bakıp, "Orada ne satıyorsunuz?" diye sormak zorunda kalmaz.
Çünkü cennet, satılan bir yer değil; cennet, insanın yüreğinde büyüyen bir bahçedir.