Cumhuriyetimizin 101. yılını kutluyoruz. 29 Ekim 1923’te büyük ve zorlu mücadelelerin neticesinde kurulan genç Cumhuriyetimiz, artık asırlık bir çınar oldu.

101 yıllık deneyimle nice zor günler atlatan Cumhuriyetimiz, geride bıraktığı asrın deneyimlerinden dersler çıkararak daha da güçlenecek, hatalarından gerekli çıkarımları yaparak daha da donanımlı hale gelecektir.

Biz tarihçilerin görevi geçmişte yaşanan gelişmeleri olabildiğince objektif bir şekilde yeni nesillere aktararak bu deneyimlerden dersler çıkarılmasını sağlamaktır. Fakat ne hazindir ki, gelinen noktada tarihi olaylardan gerekli dersleri çıkaramadığımız anlaşılmaktadır.

Bunun en açık delili ise her 10 yılda bir askeri müdahalelerle karşılaşmamız veya belli dönemler dışında çoğunlukla ekonomik kriz ve buhranlarla uğraşmamızdır. Siyasi istikrarsızlıklar, koalisyon krizleri, ambargolar, terör, her daim hayatımızda var olan enflasyon ve işsizlik gibi sorunlar maalesef 100 yıldır yakamızı bırakmadığı gibi son günlerde yine varlığını derinden hissettirmiştir.

Son günlerde yaşanan terör saldırısı maalesef yine canımızı acıtmıştır. Türk Savunma Sanayi’nin en önemli merkezlerinden birine yapılan kanlı terör saldırısı bizlere geçmişten günümüze değişen çok bir şey olmadığını, eskiden yaşanan gelişmelerden gerekli dersleri çıkarmadığımızı açıkça göstermektedir.

Takvimler 2 Mart 1949 gününü gösterdiğinde Türkiye’de ilk silah sanayisini kuran Nuri Killigil’in İstanbul’daki fabrikasında büyük bir patlama yaşanmıştır. Nuri Paşa, Enver Paşa’nın kardeşiydi. 1918’de kurulan ve Bakü’yü kurtaran Kafkas İslam Ordusu’nun da kumandanıydı.

Milli Mücadele’ye de katılan Nuri Paşa, Cumhuriyetin ilanının ardından iş adamlığına soyunmuş ve ilk olarak Zeytinburnu’nda bir silah fabrikası açtıktan sonra bunu Sütlüce’ye taşımıştır. Yerli ve milli silah sanayinin kurucusu olan Nuri Paşa, maalesef bugün dahi karanlıkta kalan bir olay neticesinde hayatını kaybetmiştir.

Nuri Paşa’nın fabrikasındaki patlamada 27 kişi hayatını kaybetmiştir. O günlerde ortaya atılan bir dedikoduya göre Paşa, burada ürettiği silahlarla Filistin’deki direnişçilere el altından yardım ediyordu. Zira Arap-İsrail Savaşı devam ederken –ambargoya rağmen- buradan Arap direnişçilere silah satışı yapılmaya devam edilmişti.

Nuri Paşa’nın fabrikasına yapılan saldırının failleri hiçbir zaman bulunamadı. Fakat olan ilmek ilmek kurulan milli sanayi hamlesine oldu. 1947’de Truman Doktrinini imzalayan ve ABD’den silah yardımı almaya başlayan Türkiye’nin milli bir silah endüstrisi kurma hevesi kursağında kaldı, savunma sanayi hususunda dışa bağımlılık (bilhassa ABD’ye) daha da koyu tonlarda devam etti. 

Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen ve bazı açılardan 1949’daki Sütlüce patlamasına benzeyen terör saldırısı bizlere şunu bir kez daha hatırlatmıştır. Türkiye’nin büyümesi ve gelişmesini istemeyenler her zaman olacaktır. Buna karşın gerekli önlemleri almak gerekli bir mecburiyettir.

Tusaş, Aselsan, Baykar, Havelsan, Roketsan vs. gibi yerli üretim yapan ve bu sayede bölgede Türkiye’nin söz sahibi olmasını sağlayan bu nevi kuruluşları gözümüz gibi korumalıyız. Özel güvenlik alanları oluşturarak, her elini kolunu sallayanın giremediği alanlar haline getirmeliyiz.

Bu kurumlarda çalışan ve her biri birer pırlanta olan mühendislerimizi en üst düzey koruma ile muhafaza etmeliyiz. Bunları yapmadığımız takdirde dün Sütlüce’de, yarın Allah korusun başka bir yerde saldırılara maruz kalmamız Türkiye ve bölge gerçeklerini dikkate aldığımızda maalesef kaçınılmaz olacaktır.

Cumhuriyetimizin 101’nci yılını kutlarken, terör saldırısında şehit olan kardeşlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.