Siyasi tarihimizde içinde yaşanan en çarpıcı olaylardan biri de meşhur Bab-ı Âli Baskınıdır. Gerek sonuçları gerek de meydana geliş biçimi nedeniyle bu olay, ardında derin izler bırakmıştır.
31 Mart Vakasından sonra yaşanan olumsuz siyasi gelişmeler İttihatçıları köşeye sıkıştırmış, İttihat ve Terakki’ye puan kaybettirmiş ve karşısında yeni siyasi oluşumlar meydana çıkmıştır.
1911’de kurulan Hürriyet ve İtilaf Partisi, bir anda ilgi odağı olmuş ve İttihatçıların tepeden inme usullerinden rahatsız olan hemen herkes bu partiye yaklaşmıştır.
İttihatçılarla kıyasıya bir rekabet içine giren İtilafçılar, 11 Aralık 1911'de İstanbul'da yapılan ara seçimleri de kazanmışlardır.
Altındaki zeminin kaydığını hisseden İttihatçılar, buna önlem almak amacıyla hemen baskın seçim kararı almışlardır. Tarihe “sopalı seçimler” olarak geçen bu seçim neticesinde muhalefet büyük oranda tasfiye edilmiş, Hürriyet ve İtilaf Partisi ancak 6 vekil çıkarabilmiştir.
Bu sırada ordu içinde İtilafçı gruba yakın bir örgütlenme kurulmuştur. “Halaskar-ı Zabıtan” adı verilen bu grup siyaset üzerinde gittikçe etkili bir konuma gelmiştir.
Gazetelerde sert bildiriler yayınlayan Halâskâr Zâbitân, Sadrazam Mehmed Said Paşa'nın istifasını sağlamıştır. İstifa eden Sadrazamın yerine bu sefer Kamil Paşa, hükümeti kurulmuştur.
Bu sırada Balkan Harbi tüm şiddetiyle devam ediyor ve Bulgarlar, Edirne’yi talep ediyorlardı. Kamil Paşa, konunun Bakanlar Kurulu’nda görüşülmesini isterken, İttihatçılar düğmeye basmıştır.
İttihatçılar, Edirne’nin Bulgarlara verileceği propagandası yaparak halkı ayağa kaldırmış, yönetime artık tamamen egemen olmak ve İtilafçıların gücünü kırmak için kanlı bir darbe planını hayata geçirmişlerdir.
Plana göre Sadrazam Kamil Paşa ile bakanları toplantı halinde iken başlarında Enver Bey olan bir grup ihtilalci, toplantı salonunu basacak ve Sadrazam istifa ettirilecekti.
Enver Bey, yanında Yâkub Cemil ve Mümtaz gibi fedailerle birlikte hükümetin toplantı halinde olduğu Bâbıâli’ye doğru yola çıkmış, Talat Bey ise birkaç İttihatçı subay ile birlikte kıyafet değiştirerek daha önce Bâbıâli’ye gitmişti.
Halkın desteğini de arkasına alan İttihatçı grup, ellerinde silahlarla toplantıyı basmış ve ilk olarak Sadaret Yaveri Nâfiz Bey’i ardından Harbiye Nâzırının yaveri Kıbrıslızâde Tevfik Bey’i ve kapıda bekleyen masum polis memurunu öldürdükten sonra son olarak Osmanlı Genelkurmayının bir numaralı ismi Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı silahla vurmuşlardır. Sadrazam Kamil Paşa, elleri titreye titreye istifaya mecbur bırakılmıştır.
Bu kanlı olay, Türk siyasi tarihindeki modern darbelerin de başlangıcı sayılmıştır. Ayrıca Balkan Harbi gibi kritik bir süreçte yaşanan İttihatçı- İtilafçı kavgasının yarattığı sorunlar Osmanlı Devleti’ne büyük zararlar vermiştir. Siyasette yaşanan bölünme ve birlik beraberliğin kaybedilmesinin neticesi çok acı olmuş, Balkanlarda birçok ata toprağı silah dahi atılamadan yitirilmiştir.
Yine bu süreçte ordunun siyasete bulaşması en fazla şerefli Türk Ordusuna zarar vermiştir. Siyaseti dizayn etme görevini kendinde gören bazı ordu mensupları asli görevlerini unutmaya başlamış ve ülke güvenliği için sakıncalı durumlar ortaya çıkmıştır.
Ayrıca artık bundan sonra yönetimden şikâyetçi olan herhangi bir baskı grubu, iktidarı değiştirmek için bu tür kanlı yöntemleri denemekte sakınca görmemiştir. Zira Cumhuriyet dönemi boyunca sıkça görülen askeri müdahale ve muhtıralar bunun en açık ispatıdır.