Sabah karlı ve soğuk bir günde ve Almanya’nın Köln Şehri’ne indik. Etraf ıslak ve çiseliyordu. Kısa bir yürüyüş sonunda bir pastacı dükkânı bulup oturduk. Çay içtik, konuşmamızdan yanda oturan bir delikanlı sevecen ve samimi şekilde bizim Türkiyeli olup olmadığımızı sordu.

Nazikçe evet, Türküz diye yanıt verdik. Kısa bir zaman içerisinde yeni bir akrabayı karşılarcasına samimi olduk. Öteden beriden sohbet ettik. Sonra eşyalarımızı kendi evine getirebileceğini söyledi, teşekkür etik. Yakındaki bir otelde yerimizin ayrılmış olduğunu söyleyince ısrarcı olmadı. Çaylarımızın yanında bize bir de kahvaltılık birşeyler söylediler. Samimi, içten bir davranıştı bu. Sonra yanımıza başka gelenler oldu ve iyi bir sohbet yaptık. Sonra bizi ilk karşılayan delikanlı taksi telefonunu verdi ve ne zaman istesek arayabileceğini söyledi. Taksiye bindik ve pastaneden doğrudan yerleşeceğimiz İbiş Otel’e geçtik. Delikanlı bizi bıraktı ve ne zaman istesek aramamızı söyledi. Vakit bir hayli geçmişti. Öğleyin bir şeyler atıştırıp doğruca Bon Kadetraline gittik.  Bir köprüye geldiğimizde bizi bir Alman süvarisi Şarlken’in heykeli karşıladı, birkaç hatıra resim çektirdik ve yolumuza devam ettik. Aşağıda nehir adeta bir denizi andırıyor. Üzerinde değişik yerlerde hatırladığım sevgililer adına köprüye anahtar bağlamak geleneğinin abartılı şekilde yapıldığını gördüm. Milyonlarca kilit köprünün korkuluklarına asılmış durumda. Bunların kaçının gerçekleşip gerçekleşmediği bizler için bir muamma. Amma etraftan kulağımıza geldiğine göre Almanlar bu işi çok büyütmüşler. Bir ara köprünün yıkılma tehlikesine karşı buradaki kilitler toplanmış yeni kilitlerden ise etraf görünmüyor.

Nihayet Don Kadetrali’nin önündeyiz. Müthiş bir kalabalık vardı. Biraz zorlayarak bir zahmet ile katedrale girdik. Kadetral kapısında resmi kıyafetli birisi yanında özel yaptırılmış koca bir kumbara sessiz sakin orada duruyor. Kilisenin giriş kapısında mimari stile uygun şekilde küçük heykelciklerin sıralandığı ve değişik oymaların yer aldığı Nihayet içeri giriverdik. Kilise mimarisi iki kocaman sütun ile yükseliyor.  Etrafta kiliselerden tanıdık burnumuza tuhaf bir koku yayıldı. Kilisesin içi çok kalabalık ve tarihi dokuya uygun resim ve rölyefler ile süslü idi. Kulelerin yüksekliği oldukça yüksekti. Sonradan İsa’nın çarmıhtan indirilişini simgeleyen bir rölyef uzun uzun seyretmemize neden oldu. Sonra içerisinde beş kişinin yer aldığı bir başka rölyef dikkatimizi çekti. İleride köşede mumlar yakılmış ilk gidenlerin adakta bulundukları kısa bir seromoni yaşanıyor. Bizler elbette sadece resim çekmek ile yetindik. Devasa boyuttaki vitraylar seyirciyi büyülüyor. Tapınakta özel bir bölme yapılmış ve ince işçilik dikkati çekiyor. Bu işçiliğin yanında bir de dini motifler ile resimler etrafını sarmış durumda. Bazı insanlar koca kilisenin içerisinde ibadetlerini yerine getirmekle meşguller. Koca koca dikey sütunlar ve boşluklar vitraylar ile süslü.

Biraz ileride bir mermer sütun yatık düzeyde ve elinde Hristiyanlığın simgesi olan bir asa tutuyor. Etrafını insanlar sarmış. Yerler sarı mozaikler ile kaplı. Kalabalık ana baba günü misali çok kalabalık. Ancak çok daha dayanamayıp yavaş yavaş kiliseyi terk ettik. Neticede dışarı çıktık, geniş avludaki izdihamlı kalabalığa uyup dışarıya çıktık ancak dışarısının o müthiş genişliğine rağmen adım atacak yer yoktu.