Gün geçtikçe ürkütüyor insanı. Yalnızca emekliler konuşuyor kendi aralarında, parklarda bahçelerde... Öğrenciler bir başka dünyaya savrulmuş. Sanatçılar ve sporcular da öyle.

Derin sessizlik, bugünlerde biraz da Donald Sessizlik...

Her coğrafyayı racon kesercesine hizaya getirmeye çalıştığı ortada...

AB, Ukrayna, Rusya, İran, Çin, Ürdün, Mısır, Kanada, Panama, Grönland...

Dikkat ettim de Türkiye için henüz dişe dokunur bir şey söylemedi.

Eski defterleri karıştırarak anlamaya çalışıyoruz, o kadar.

Her kim ki istediğini yapıyor, taviz veriyor; "onlarla çok iyi anlaşıyorum" gibi bildik cümleler kuruyor.

"Beni seviyorlar, başkanları çok akıllı" diyor.

Bu "adam" diplomasiyi yerle bir ediyor.

***

Endişeli miyiz?

Hem de en üst perdeden...

Kala kala bir NATO kalmıştı, onu da tarihin çöplüğüne itecek gibi...

Kimi görürse "elini cebine at" diyor.

Bir elinde Çin bir elinde Rusya

Umurunda mı dünya?

***

Türkiye için henüz konuşmadı!

Bu, hayra alamet mi? Bilmiyoruz.

Belki bize sıra gelmediği içindir.

Belki de fısıldamışlardır bir şekilde.

***

Derin sessizlik, can sıkıcı olmaya başladı.

Dünyanın en zor coğrafyasında yaşayınca bunu daha iyi anlıyorsunuz.

Aklı başında hemen herkesin yüzünden, sözlerinden yola çıkarak böyle bir kanıya varabiliyorsunuz.

Bir arkadaşım “bencilleşiyoruz” dedi.

Haksız da sayılmaz fakat sadece teşhis etmekle sorun çözülmüyor ki!

***

Özlediğimiz şey belli: Huzur.

Evde, sokakta, işyerinde…

Fakat bu derin sessizlik daha ne kadar sürer, bilmiyoruz.

İran sindirilmiş, Irak bölünmüş ve Suriye’de de benzer bir tiyatro sahnelenirken…

Ne şiirin tadı kaldı ne de şarkıların…

İçtiğimiz suyun, yediğimiz ekmeğin…

***

Tüm süreçler; kılı kırk yararak ilerlemeyi gerektiriyor.

Sınırların genişlemesi, dile ve kalbe çok iyi gelebilir fakat kurtlar sofrasında mutlaka yeni yollar bulmalıyız. Hiçbir ülke ‘kazanırken kaybedenler kulübü’nde olmak istemez. Bu açıdan bakıldığında klavye, köşe ve ekran kahramanlarına da büyük sorumluluklar düşmektedir.

***

Yakın gelecekte bu “derin sessizlik” inşallah sadece sosyolojik bir hatıra olur.

Yaşayanlar anlatır, yaşayamayanlar da okur, izler.

Ülke olarak bir ateş çemberinden geçtiğimiz sırada…

Belki daha da güçlendirir bizi çünkü abartılmadığı takdirde “endişe” iyi gelebilir.

Tehdit, hiç olmadık kadar gerçek ve tehlike çok büyük.

İktidar ve muhalefetin dikkatmetre ile adım atması, vatan söz konusu olduğunda aynı dilden konuşması gereken günleri yaşıyoruz.

Bu işin sağı solu yok.

Çünkü “Hedef Türkiye”.