Rahmetli babaannem... Benim ilk öğretmenim... Adeta deyimler sözlüğü gibiydi. Müthiş bir hafıza ve yöresel renklerin süslediği Türkçesi ile günümüzü sürekli zenginleştirirdi.

"Etme bulma dünyası..."
En çok kullandığı sözlerden biriydi ya da benim aklımda en çok bu kalmıştı.
Birinin başına bir şey mi geldi?
Durup dururken...
İyi bildiklerimiz, kötü bir sonla mı karşılaştı?
İşi gücü, düzeni mi bozuldu?
Cevabı hazırdı: "Etme bulma dünyası. "
***
Yıllar sonra öğrendiğim...
"Yarına kalır ama yanına kalmaz" sözüyle eş tutardım "Etme bulma dünyası"nı.
Ne zaman böyle şeyler konuşulsa, olsa, babaannemi hatırlardım.
Bu dünyanın kendi kanunları vardı.
Öyle keyfince eğip bükemezdin.
Hele bir hileye başvur, yedi sülalenden çıkardı.
***
Etme bulma dünyası...
"Eden bulur" yani...
Dünya üzerinde olup bitenlere naklen tanık oldukça...
"Hani" diye serzenişte bulunmayı da ihmal etmezdim.
İyilik ve kötülük canlıydı çünkü.
Her kim ki birinden birini seçer, hemen yazılırdı hanesine.
Kendi yaşasın, diğerleri de görsün.
Böylece dünya dönsün, değirmen öğütsün.
***
Bazı yazılarda sözü bir yere bağlamak için çırpınıp durursunuz.
Bugün böyle bir derdim olmayacak.
Yaşadıklarımızdan öğrendik ki bu dünyanın yakıtı iyilik ve kötülük.
İkisi de bir yerlere götürüyor çünkü.
Öyle dikensiz gül bahçesi, güllük gülistanlık bir dünya ancak masallarda...
Anka'nın sırtındaki çocuklar olamayacağımıza göre...
Acılarla yüzleşeceğiz.
Kötüler zaten kötü, iyi olanların bazılarının da ekran koruyucusu kalkınca gerçek kimlikleriyle ister istemez karşılaşacağız.
Ve "etme bulma dünyası" sözünün de eski hükmünün kalmadığını hatırlayacağız.
***
Rahmetli büyükannemin dizinin dibinde bulsaydım kendimi mutlaka hatırlatırdım.
O söze inancımı yitirmekte olduğumu fısıldardım kulağına.
Ekmeğimize suyumuza, yüzümüze gözümüze kötülük karıştığını anlatmaya çalışırdım.
Aslında iyilikle kötülüğün birbirine karıştığını...
Fakat eminim ki ikna ederdi beni.
"Sen öyle san, çok şey değişse de -etme bulma dünyası- değişmez. Acele etme" diye de bitirirdi sözünü.