Tam altmış yıl önceydi. Çimento fabrikasının temelinin atıldığı… Askılı pantolonlar içinde olduğumuz… Trabzon’u görecek kadar henüz büyümediğimiz yıllar…
Şaşkındım çünkü ancak ilkokulu bitirdiğimde görebileceğim bir yer olarak anlatmışlardı.
Fadime Halamızın evi Çömlekçi’de olunca beni de mecburen götürmüşlerdi çünkü çok ağlamıştım.
Köyden Şana’ya kadar yürümüştüm lastik ayakkabılarla ve minibüs gibi bir şeydi bindiğimiz, sigara dumanından boğulur gibi olup, ter içinde kaldığım bir yolculuktu.
Hemen her evin küçük büyük bahçesi vardı.
Halama sarıldığımı hatırlıyorum, avludaki kahkahaları, bir ağacın gölgesine kurulan masadaki öğle yemeğini…
“Ağaç ve taş insanın tüm yorgunluğunu alıyor” demişti halam ve yıllar sonra anlamıştım ne demek istediğini.
***
Aradan yıllar geçti.
Her şey gibi, herkes gibi Çömlekçi de değişti, gelişti, bozuldu.
Hemen her yıl önünden gelip geçtiğim için bir mahallenin yıkılışını da yok oluşunu da adım adım izledim sayılır.
Pek çok Trabzonlu hemşerim konuyu araştırdı, yazdı; içlerinde Fatih Erol’a özellikle teşekkür etmek istiyorum.
***
Önce liman yapıldı, ‘denize kıyısı olmayan bir mahalle’ye dönüştü Çömlekçi.
1965’te yapımına başlanılan çimento fabrikasından en fazla etkilenen mahallelerden biri de yine Çömlekçi… Halk, balkona çamaşır asamaz, kapıyı pencereyi açamaz oldu.
70’li yıllarda İran ticaretiyle adeta “koyun” koktu tüm mahalle.
Ardından da “kömür”...
Çilesi daha bitmemişti Çömlekçi’nin…
Sovyetlerin çökmesiyle adeta Rus Pazarı’na dönüştü ve “Karadeniz’in Lalelisi” oldu bir anda.
Oteller, restoranlar, bavul ticareti derken Çömlekçi’nin imajı da tuzla buz oldu.
Sözün özü “Ruslar gitti, Çömlekçi bitti.”
***
Aslında yapılmakta olan çalışmaları eksik ve yanlış bulduğumu zaman zaman dile getirdim.
‘Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Projesi’nin tamamlanan birinci etabı gösterdi ki tarihi bölgeyi de beton yığınına çevirmişiz.
Trabzon zaten diğer mahallelerinde betonun en güzel örneklerini sergileyen bir kent!
Keşke Çömlekçi’nin o muhteşem tarihi havası korunsaydı.
Müzeler, sanat merkezleri, bahçeli restoranlar, kafeler ile şehrin nefes aldığı bir muhite dönüşebilirdi. Ve zamanla kruvaziyer turizmi sayesinde limanı da kullanabilen Çömlekçi belki o zaman “vizyon proje” olarak lanse edilebilirdi.
Günümüzde uygulanan ‘kentsel dönüşüm’ü anlamakta zorluk çektiğimizi ifade etmeliyim.
Yatay mimariyle konutları, işyerlerini ve otoparkı yapmak sorunu çözmüyor, aksine daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.
***
Moloz’da bulunan tarihi limanı saymazsak…
Çömlekçi doğal bir liman sayılırdı ve şehri oluşturan en eski mahallelerden biriydi.
Şimdi ikinci etap başlayacak ve “tamamlanmasıyla birlikte Çömlekçi’nin çehresi tamamen değişecek” diyorlar.
Tamam, Çömlekçi’nin imajı çok kötüydü, bunu kabul ediyoruz fakat bu imajdan kurtulmak için yerle bir etmek mi gerekirdi? Birinci etapta bari bir tane ağaç ayakta kalsaydı, olmadı, inşallah ikinci etapta tarihi evlerle birlikte ağaçlar da ayakta kalır.
***
Düşünsenize tarihi mahalleye büyülü bir el değseydi.
Ciddi bir araştırma, planlama ile etap etap projeler yapılsaydı.
Ayakta kalan ve yıkılan konaklar aslına uygun restore edilseydi; örnekleriyle Batı’da sıklıkla karşılaştığımız o muhteşem mekânlar ortaya çıksaydı…
Dostlarımıza gururla önerebilseydik ve o tarihi mekânlarda sohbet edebilseydik, konuklarımızı ağırlayabilseydik.
Diyelim ki yirmi yıl sonra Trabzonlular böyle bir proje yapmak isteseler mümkün değil çünkü tarumar etmişiz her tarafı. (Bu arada, Ortamahalle’yi yaşattıkları için Akçaabat’ı tebrik etmek gerekiyor.)
Keşke Değirmendere, Çömlekçi ve Boztepe bütüncül bir projeyle değerlendirilseydi.
Boztepe’ye doğru tüm yamaçlar…
Belki de ortaya bambaşka bir Çömlekçi çıkardı ortaya.
Trabzon’un Asma Bahçeleri…
***
Gerçekçi bir bakış açısıyla…
“Etap etap Çömlekçi bitiriliyor.”
Örneğin, Osmanlı Döneminde limanı işleten Kâhya Yahya gibi nicelerinin konağı orada…
Hemen hepsinin bahçeleriyle birlikte değerlendirildiklerini, ayakta kaldıklarını düşünsenize…
Bence şehrin nefes aldığı bir mahalle olurdu Çömlekçi, beton bloklarıyla boğulmazdı.