Müthiş bir Avrupa Futbol Şampiyonası izliyoruz.. Geçmiş yılların aksine ilk turun ilk müsabakaları dahil keyifli mücadeleler birbirini kovalıyor... Eskiden, “ilk tur bir geçilsin, gidenler gitsin, kalanlarla keyif alırız” mantığıyla bakılan turnuvanın bu dönemde her maçı ayrı bir heyecan...

Gruplarda ikinci maçlar oynanıyor. Süreç yavaş yavaş şekilleniyor ancak futbol adına bu kısa sürede çıkartılması gereken önemli dersler var...

Bizi en çok sevindiren detay, “futbolun aslına dönmesi”.. Turnuva daha ilk haftadan gösterdi ki; oyun tarihsel, gerçek kimliğiyle tekrar buluşuyor...

Bir kaç ikinci sınıf ülke hariç, bütün teknik adamlar sanki kendilerine zorunlu tutulmuş gibi futbolu futbol gibi oynatıyorlar... Hele de birinci sınıf ülkeler...

Neden bahsediyoruz anlatalım...

Futbol, Cruyff’un yıllar öncesinden söylediği gibi “basit bir oyundur”.. “Zor olan onu basit oynamaktır”.. Bu kadar güzel ve doğru anlatılabilirdi. Bize göre hala yerine daha gerçekçi bir tanım koyulamadı... Futbolun güzelliği ve özelliği, İngilizler’in ilk oynadığı dönemden bu yana özgün yapısını muhafaza edebilmesinde yatıyor.. Teknoloji sürekli gelişerek desteğini veriyor ama temel unsurlar yıllara meydan okuyarak sürekliliğini koruyor...

*      *      *

Madem öyle, neden “futbol tekrar aslına dönüyor” diyoruz?

Son dönemlerde Pep Guardiola’nın kendine ve oyuncu karakterine özel ürettiği akım, ülkemizde de olmak üzere rili ufaklı teknik adamları etkisi altına aldı. Kaleciden başlayıp, ceza sahası civarında stoperlerle devam eden ve sonrasında gidebildiği yere kadar gider gereksiz bir pas trafiği futbol takımlarını esir aldı.

Oysa Pep bu oyunu farklı bir niyetle üretmişti ve son derece üst düzey oyuncularla, hızından, etkinliğinden, pozisyon zenginliğinden, skorerliğinden taviz vermeden uyguluyordu..

Taklitçiler ise hem ellerindeki oyuncu kapasitesi hem de sırf görünüşe dönük niyetleri nedeniyle futbolu çekilmez ve izlenmez bir kısır döngünün içerisine sürüklediler.

Kendi algılarını güçlendirmek adına da “topla oynama oranı” diye futbolda hiç bir kazanca dönük karşılığı ve garantisi olmayan, sözde bir “istatistik yalanını” millete yutturmaya çalıştılar...

Kimilerine yutturdular da... Pep’in takımında izlerken büyük keyif veren plan, acemi işgüzarların elinde çekilmez 90 dakikalara hepimizi mahkum etti.

İşte EURO 2024’de; futbolda Cruyff’un “gerçekçi felsefesini” tekrar hakim kılan, müthiş bir “aslına dönüş devrimi” yaşanıyor...

Nedir basitçe yapılması gereken?

Topu, rakibinden çabuk ve hızlı şekilde, geriden ortaya, oradan da öne taşıyarak skor üretmek.. Futbolun doğuş pratiği ve tanımı bu değil mi zaten?.. Zor olan işte bunu başarmak...

Artık futbolun özü olan, defansı çabuk terk etmek. Orta alanda gereksiz top çevirmelerden uzak, dikine paslarla kanatları ve santrforu buluşturmak, oradan da topu ya ortalarla ceza sahasına ya da şutlarla kaleye göndermek... Bu anlayış hem seyir zevkini artırıyor hem de heyecan düzeyini. Yıllar öncesinden futbolu bize sevdiren de anlattıklarımız değil miydi? Bir düşünün..

Teorideki gelenekçi anlayışın, futbola yüklediği en büyük yenilik ceza sahası içerisindeki nitelikli pas düzeyi.. Forvetleri, orta sahadan topla buluşturmanın yanı sıra, ceza sahası içerisinde boş adamı görmek ve boşta kalmak için savunmacıdan kurtulmak... Bütün sistem bu final üzerine kurgulu...

Bir başka deyişle, temel mantık, “kenarda sıkışan top ortaya, ortada sıkışan top kenara”.. Sahanın her bölgesinde temel felsefe bu kadar basit. İşte zor olan bu basiti oynamak... Sizden ricam maçları bir de anlattığımız gözlükle izlemeniz.

Son sözümüze gelince...

Futbol zor değildir, onu zorlaştıran kendini yenilikçi diye gösterme gayretindeki taklitçi teknik adamlar ve onların ortalıktaki ücretli, ücretsiz destekleyicileridir.

Özellikle bizimkiler inşallah EURO 2024’ü kopyalayıp yapıştırırlar da keyifli maçlar izleriz...

Umutlu muyuz?

Ya tutarsa”!...