Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında bazı gerçeklerin farkına varan asker ve sivil bürokrasi bir araya gelerek donanmayı güçlendirmek için harekete geçmiştir.

GASP EDİLEN GEMİLERİMİZ: SULTAN OSMAN VE REŞADİYE

Bunun en önemli nedeni Osmanlı ordusunun içinde bulunduğu içler acısı durumdu. Zira başta donanma olmak üzere Osmanlı Devleti askeri teçhizat bakımında çağdaşı olan diğer devletlerin oldukça gerisindeydi.

Oysa aynı dönemde İngiltere, Almanya ve Fransa’nın askeri vaziyeti Osmanlı Devleti ile kıyas kabul edilemeyecek derecede iyi durumdaydı. İngiltere, “Yenilmez Armada” adı verilen donanmasıyla dünyayı parsellemiş, Almanlar güçlü kara ordusuyla 1870’de Fransa’yı dize getirmişti.

Sanayi İnkılabının ikinci dalgasının makine-kimya endüstrisini de etkilemesiyle birlikte Avrupalı devletler silah sanayisi bakımından yeni imkânlara sahip olmaya başlamışlardır. Zira çelik kablo ve sacların üretimi savunma sektörüne de yarar sağlamış yarı otomatik tüfek, tank ve daha güçlü silahların üretimi yine bu dönemde gerçekleştirilmiştir.

Avrupa’da yaşanan bu değişim ve dönüşümün oldukça uzağında kalan Osmanlı Devleti, ordusunu modernleştirmede geç kalmıştır.

Nihayet 1909 yılına gelindiğinde Donanma-yı Osmanî Muavenet-i Millîye Cemiyeti kurulmuştur.

1768-1774 Osmanlı- Rus Savaşı, Balkan Savaşları, Trablusgarp Savaşı gibi savaşlar Osmanlı’nın son dönemlerinde en büyük tehlikenin denizlerden gelmeye başladığını göstermişti. Balkan Harbinde alınan mağlubiyet Osmanlı'ya güçlü bir donanma ihtiyacını fazlasıyla hissettirmişti. Donanma Cemiyeti bu amaçla kurulmuş ve halktan toplanılan bağışlarla gemi satın alma faaliyetlerini yürütmüştü.

İşte bu kapsamda halktan toplanan paralarla İngiltere’den 2 gemi sipariş edilmiştir. 1911 ve 1912 yıllarında ısmarlanan Sultan Osman ve Reşadiye zırhlılarının 1914 yılında tamamlanarak teslim edilmesi için gerekli anlaşmalar imzalanmıştı.

Osmanlı Devleti 1 Ağustos 1914 günü, parası bin bir güçlükle halktan toplanan gemilerin son taksitiniİngiliz makamlarına göndermişti.

Fakat İngiliz Hükümeti Birinci Dünya Savaşı’nı bahane ederek tedbir amacıyla Osmanlı Devleti tarafından kendilerine sipariş edilen bu gemilere el koyulduğunu kamuoyuna duyurmuştur.

Bu gelişme Türkiye’de İngilizlere karşı büyük bir infialin doğmasına neden olmuş, o günlerde imzalanan Osmanlı-Alman ittifakının gerekçelerinden birini teşkil etmiştir.

Sonuç olarak savunma sanayiinde dışa bağımlı olmanın bedeli çok ağır bir şekilde ödenmiş, zaten zor durumdaki Türk köylüsünün boğazından keserek bağışladığı paralarla satın alınan gemiler, İngilizler tarafından Türkiye’ye teslim edilmemiştir.

Türk Milleti bu olaydan ders çıkarılması gerektiğini iyi kavramış, son zamanlarda savunma sanayiinde atılan adımlar, geçmişte yaşanılan bu üzücü gelişmeleri unutturmuştur. İHA ve SİHA üretimiyle başlayan yerli ve milli savunma sanayi hamleleri son dönemde hız kazanmış ağır sınıf taarruz helikopteri ATAK, Hürjet, Anka 3, Akıncı, Kızılelma, milli muharip uçağımız KAAN gurur duyacağımız hamleler olarak kayda geçmiştir.

Bunlar arasında dünyanın ilk SİHA gemisi TCG Anadolu da yer almaktadır. Daha düne kadar parasını verdiği gemileri alamayan, 1967’de Kıbrıs’a çıkarma yapamayan Türkiye, bugün bütün dünyayı kıskandıran TCG Anadolu’yu üretmiş ve denize indirmiştir.

Türkiye’nin savunma sanayiinde yaptığı bu hamleler, partiler üstü, bir mesele olarak ele alınmalıdır. “Durduracağız”, “Dokunacağız”, gibi cesaret kırıcı sözler yerine Fatih Sultan Mehmet’ten bu yana ilk defa kendi silahını üreten bu yerli ve milli harekete, destek verilerek teşvik edilmelidir.