Merhum Abdurrahim Karakoç, halk şiirimizin üstatlarından biriydi. Fakat geleneksel halk şairleri gibi saz çalıp söylemezdi.

Modern şiire yönelişin yaygın olduğu günümüzde halk şiirine ve onun millî ölçüsü olan heceye nefes aldırmıştır. Geleneksel şiirin kalıplaşmış imgelerinin yanında, şiirimize dil değmemiş imgeler ve özgün söyleyişler kazandırmıştır. Bazı şiirlerinde Karacaoğlan gibi sevdalara tutunurken, bazı şiirlerinde de Yunus Emre gibi sevgiyi ve uhrevî hissiyatı  bayraklaştırdı. Çoğu kere de Şair Eşref gibi açtı ağzını yumdu gözünü; fakat hicvederken bile edep dairesinden çıkmamak için gayret etti. Çünkü onun engin ruhunun beslendiği kaynaklar buna müsaade etmiyordu.

Usta şair Abdurrahim Karakoç’un şiirlerinde hiciv apayrı bir yer teşkil eder. Onun şiirlerinde nükte, hiciv ve ironi başköşede oturur. Usta işi şiirlerinin çoğunda bu hiciv havasını soluruz. Abdurrahim Karakoç, tabir caizse günümüzün Dadaloğlu’suydu. En az onun kadar cesur ve yiğitti. Hele söz konusu “millet, memleket, İslam” gibi millî ve manevî değerler olduğunda yerinde duramazdı; hemen rengini belli eder, tavrını kararlı bir biçimde koyardı. Kalemini bir kılıç gibi kullanan merhum Karakoç’u en çok üzen kesim, memleketin kaymağını yiyip de bu ülke için hiçbir şey yapmayanlardır. Onların pişkinliğine tahammül edemez. Şiirlerinde en büyük hedef tahtası onlardır. Çünkü onlar yetim hakkı yerken bile küstahlıklarını sergilemekten hiç utanmazlar. Şair, her fırsatta onları eleştirir, fırsat kollayarak sözü gediğine oturtur: “Devletliler çıkıp devlete kondu / Büyük putlar büyük servete kondu / Hak, hukuk, insanlık sepete kondu / Kaç melekten(!) korkup kaçtık sayamam.”

Karakoç, “Vur Emri” isimli kitabına aldığı şiirinde “Kör dünyanın göbeğine /Hak yol İslâm yazacağız/Kuşların göz bebeğine /Hak yol İslâm yazacağız” diyecek kadar İslam’a sadık bir memleket evladıydı. Aynı şiirin devamında “Herkes duyacak, bilecek / Saklanmaz gayri bu gerçek / Yaprak yaprak, çiçek çiçek / Hak yol İslâm yazacağız.”  diye kararlılıkla devam ediyordu sözlerine. Zira o, özü sözü bir insandı; dürüsttü, mertti. Bir ara çok kısa süre de olsa politikaya giren şair, bu kulvarda aradığını bulamamış, politikayı baş üstünde tuttuğu değerlerle bağdaştıramamıştır. Politik macerasının kısa sürmesi hakkında kendisine soru soranlara o şu cevabı vermiştir: “Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım”

Merhum şair Abdurrahim Karakoç, ardında birçok ölümsüz eser bırakarak her fâni gibi bu imtihan dünyasından ayrıldı. Eserleri arasında “Hasan'a Mektuplar(1965), Hasan'a Mektuplar ve Haberler Bülteni(1967), El Kulakta(1969), Bütün Şiirleri(1973), Vur Emri(1975), Kan Yazısı(1978), Şiirler(1981), Suları Islatamadım(1988), Dosta Doğru(1988), Gökçekimi(1991), Yasaklı Rüyalar(şiir), Akıl Karaya Vurdu(şiir)” sayılabilir. Onun “Düşünce Yazıları(makaleler-1990)”, “Beşinci Mevsim(1990)”, “Çobandan Mektuplar(deneme)” adında fikir yazılarından oluşan düzyazı türünde kitapları da bulunuyordu.