Şampiyon olan kadroda yaşanan, çok fazla değişim  ve başta Edin Visca olmak üzere sakat futbolcularının çokluğunda sahaya yarıdan fazlası yeni bir kadroyla çıkan Trabzonspor,  Şampiyonlar Ligi Play- Off  karşılaşmalarında 2, Avrupa Uluslar Liginde 3, Süper Lig’de de 9 olmak üzere 14 maçı geride bıraktı.

Buna rağmen bu kadar sıkıntılı bir dönemde futbol olarak olmasa da sonuç olarak iyi durumda.

Bordo-Mavililer bu haliyle bile sahasında karşılaştığı Kasımpaşa’yı mağlup edebilse ligin 9. Haftasında liderliği ele geçirecekti.

Avrupa’da da tur şansını sürdürüyor.

Sahasında oynayacağı iki maçı kazandığında bunu başaracak.

DİRENÇ VE COŞKU GERİ GELMELİ

Lakin,14 gibi hiç te azımsanmayacak maçı geride bırakmasına rağmen ritmini bir türlü bulamadı.

Sanki şampiyonluk rehavetinden hala kurtulamadı.

Şimdi Kasımpaşa maçı da dahil geriye doğru gidersek göreceğimiz manzara şudur.

Trabzonspor’la oynayan takımların en başta orta saha oyuncuları hayatlarının en rahat futbolunu sergiliyorlar.

Zira, topla buluştuklarında en yakın Trabzonsporlu kendilerini rahatsız edemeyecek kadar uzakta..

Baskı yok, alan daraltıp sıkıştırma, hata yapmaya zorlama yok..

Kanatları etkili kullanamadığı için rakip bekler de fazla zorlanmıyor.

Stoperler ise doğrudan keyif yapıyor.

Çünkü, sağdan soldan yetirince yardım alamadıkları için geriden atılacak uzun toplara mahkum olan  santraforları etkisiz hale getirmek te hiç te zor olmuyor.

Bütün bunların dışında Trabzonspor kurulduğundan beri en belirgin iki özelliği olan dirençli ve coşkulu olmayı bir türlü gösteremiyor.

Çok ağır ve zenne oynuyor.

Bu durumda maç kazanması birkaç futbolcunun maharetine kalıyor.

Uğurcan mutlak birkaç gol kurtaracak.

Bakasetas, uzaktan ya da penaltıdan gol atacak.

Ya da Hamsik araya bir iki ince pas bırakacak.

BAŞKA TRABZONSPOR YOK

Bütün bunlar da, tek tutar dalı Trabzonspor olan ,büyük bir hevesle maçlarını bekleyen, stadyuma koşan  taraftarı  soğutuyor, kızdırıyor.

Alkışlamak, yuhalamak gibi kızmak ta futbolun temel unsurlarından biridir.

Elbette kızacağız..

Cahilinden, alimine..

Bebesinden, gencine..

Dedesinden ninesine kadar herkes de kızıyor zaten..

Yani siz ne zannediyorsunuz.

Bir oyuncu iki adımdan gollü kaçırdığında..

Ya da acayip bir hata yaptığında..

Kulübedeki teknik direktör de en azından içinden kızmıyor mu?

Lakin kızmak var, küsmek yok..

Çünkü başka Trabzonspor yok..

Kızacağız, belki bir süre stadyuma gitmek yerine maçları TV’den izleyeceğiz ancak, asla küsmeyeceğiz.

Hele de maçın bitimine uzatmalarla birlikte 15 dakika varken..

Bir gol attığında liderliği ele geçirmek fırsatın sürüyorken..

Oyuncumuzu yuhalamayacağız..

Elbette kızacağız , söyleneceğiz ama  en fazla yanımızdaki duyacak..

Kaldı ki yolun henüz başı ..

Daha şimdiden ipin ucunu kaçırırsak, be sezon bitmez.

Kahır mektuplarının sonu gelmez.

Zaten birileri el ovuşturup bekliyor, el alemi zil takım oynatmayalım.

İÇERİDE GOMEZ-UMUT

Onları oynatmayalım ama ,Kasımpaşa maçından sonra ‘Hepimiz öz eleştiri yapacağız. Birileri kendisini kanıtlamak çabasına giriyor’  diyen hocamızın sözlerinden yola çıkarak bir şeyler söyleyelim..

Bence bu kendini yeniden kanıtlama çabası  sanki  futbolcularla sınırlı değil!.

Hocam rahat olun..

Siz, şampiyon takımın, şampiyon hocasısınız.

Hem Türk futbolunun, hem de Trabzonspor’un tarihinde yerinizi aldınız.

Daha şimdiden torununuzun torununu bile gururlandıracak bir miras bıraktınız.

 Her maç şapkadan tavşan çıkarmak gibi bir çabaya hiç ihtiyacınız yok.

Henüz hiç hazır olmayıp  ayakta bile durmakta zorlanan bazı oyuncuları sahaya sürüp  medet ummaya ise hiç yok..

Ve de madem ki golü bulmakta zorluk çekiyoruz.

Kasımpaşa gibi küme mücadelesi yapan bir takımda dahi  gol kralı olmayı başaran bu Umut Bozok’u son 15-20 dakikalarda oyuna girmekten kurtarmak lazım..

Maxi Gomez  gibi servis yapılırsa gol atan santrafor almışız ama , rakip stoperler arasında kaderine terk etmişiz.

Çünkü,topla buluşturamıyoruz ki, hünerini göstersin.

 Bence en azından iç saha maçlarında Gomez ile Umut  birlikte oynamalı..

Artık, 4-4-2 mi olur. 3-5-2 mi , 5-3-2 mi bilemem!

Aslında sizin gibi hem alaylı, hem mektepli, hem de donanımlı  bir teknik adam için   bu bir çocuk oyuncağı..

Bekliyoruz..

TRİBÜNE SAĞIR, SAHAYA AÇIK!

Sürekli diyoruz ama akıllarda kalmıyor.

Eleştiri, bu işin doğasında var.

Bilen de konuşur, bilmeyen de,

Yensen de yenilsen de her şartta konuşur.

Hem taraftar için maçlar 90 dakikada bitseydi bu işin ne tadı kalırdı ne tuzu..

Ki bence

Bu sahiplenme duygusunu gösterir.

Ateşi sürekli tavında tutar.

Bundan mahrum kalan takımlar hapı yutar..

Bir takım için en büyük tehlike taraftarının ‘  Benden bu kadar. Ne haliniz varsa görün’ demesidir.

Allah korusun..

Trabzonspor’u çoluk çocukla defalarca şampiyon yapan Ahmet Suat Özyazıcı’lar, rahmetli Özkan Sümer’ler bile kurtulamadı bundan..

Takım 2. olduğunda bile  ‘Başarısız’’ denilerek kovuldular..

Arkalarından tenekeler çalındı..

Bu yüzden teknik adamlar ve futbolcular tribünlere kulak vermeyip sahaya odaklanmalı.

Tribüne bakan kulağı sağır, sahaya bakanı açık olmalı..

‘Biz de canız ya , hiç mi bişe  demeyeceğiniz’ derseniz..

Hani Kızılyıldız maçında Trezeguet’in attığı 2. golden sonra  ‘Madem öyle işte böyle ‘ anlamında bir hareket çektiniz ya..

Cevabınız öyle olmalı..

Aynısını Monaco ve Beşiktaş maçlarından sonra da bekleriz..