İnsan bu dünyaya gönderilmiş en şerefli varlıktır. Onun için insana “yaratılanların en şereflisi” anlamında “eşref-i mahlûkat” denilmiştir. Bununla ilgili olarak Şeyh Galip’in çok güzel bir beyti vardır: “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen/Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen” (Kendine bir hoşça bak; sen âlemin özüsün; varlıkların gözbebeği olan insansın.)

İnsan kendi varlığının idrakinde olmalıdır. Kendini ne çok büyük, ne de çok küçük görmelidir. Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu unutmamalıdır. Fakat bu durumun kendisine çok büyük sorumluluklar yüklediğinin de farkında olmalıdır.

İnsan olarak pek çok hatalarımız oluyor. “Hatasız günümüz yok” dersek yeridir. Fakat önemli olan bilerek hata yapmamaktır. Hatamız olmasaydı melek olurduk. Allah, meleklerin yanında insanları da yaratmıştır. Melekler hatasız ve günahsızdır. Fakat onlar imtihan edilmiyorlar. Bizler günah işlemeye meyilliyiz. Aynı zamanda imtihan ediliyoruz.

Peygamberler hariç hiç kimse masum değildir. Herkes günah işleyebilir. Allah’ın en çok sevdiği şey kulun hata yaptıktan sonra pişman olup tevbe etmesi ve kendine el açmasıdır. Allah bu hareketimizden çok hoşnut olur. Yani mühim olan günah işledikten sonra Allah’ın rahmet ve mağfiret iklimine sığınmaktır. Allahü Tealâ’nın rahmeti sonsuzdur. Bununla ilgili enteresan bir hadise vardır. Bu hadiseyi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle anlatmaktadır:

“Sizden evvelkilerden bir adam vardı. Doksan dokuz kişiyi öldürmüştü. Dünya ehlinin en bilgin kimsesini sordu. Kendisine bir rahip gösterildi. Rahib’e vardı ve doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için tevbe etmenin imkânı olup olmadığını sordu. Rahip: ‘ Yoktur’ dedi. Onu da öldürüp, öldürdüğü kişileri yüze tamamladı. Sonra dünya ehlinin en âliminin kim olduğundan sual etti. Bir âlime gönderildi. Ona, kendisinin yüz adam öldürdüğünü ve kendisi için tevbenin kabul edilip edilmeyeceğini sordu. O âlim kişi:  ‘-Evet, O’nunla (Allah’la) tevbe arasına kim girebilir? Falan yere git, orada Allah’a ibadet eden birtakım kimseler vardır, onlarla beraber sen de ibadet et. Yurduna dönme. Zira orası fena bir yerdir’  dedi. O kimse derhal yola çıktı ve yarı yola vardığında ona ölüm yetişti. Onun hakkında rahmet ve azap melekleri münakaşa ettiler. Rahmet melekleri: ‘ - Bu adam tövbekâr olarak, kalben Allah’a yönelerek geldi’ dediler. Azap melekleri ise: ‘- O, hiçbir hayır işlemedi’ dediler. Onlara insan suretinde bir melek geldi. Onu aralarında hakem yaptılar. O: ‘ İki yer arasındaki mesafeyi ölçünüz. Hangi tarafa daha yakın ise o oranındır’ dedi. Melekler iki mesafeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yere daha yakın buldular da onu rahmet melekleri alıp götürdü.” (Buharî-Müslim)

Bu ibretlik olay, tevbe ve rahmet kapısının hiç kimseye kapanmadığını gösteriyor. İnsanoğlu masivadan arınmak için cehdetmelidir. Birilerinin, bizi saplandığımız bataklıktan çıkarmasını beklememeliyiz. İyiyle kötü, doğruyla yanlış ayrılmıştır. Akıl sahibi insanlar bunları birbirinden ayıracak düzeydedir. Durum böyleyken nefsimize uyup hatalarda ısrar etmemeliyiz.

Bünyemizde taşıdığımız nefis (kötüye yönelme eğilimi) bize hep kötülüğü emreder. Bu hususta bizi hatalara sürüklemek için var gücüyle çalışır. Bizi ikna etmek için, tabir caizse kırk dereden su getirir. İnancı zayıf insanları elde etmede zorlanmaz nefis. Güçlü insanları yenmek için de sonuna kadar direnir, asla pes etmez. Böyle bir düşmanla karşı karşıya olduğumuzu bilerek tedbirimizi almalıyız. Kalbimizi fitne ve fesattan korumalıyız.

Mümin günahta ısrar ederse kalbi kararır. Evimizi her gün temizleriz. Elbiselerimizin kirli olmamasına azamî derecede gayret ederiz. Fakat her nedense kalbimizin temizliğine özen göstermeyiz. Oysa bir yumruk büyüklüğündeki o et parçası temiz olmadıktan sonra hiçbir temizliğin Allah katında önemi yoktur. İşe oradan başlamamız gerekir. Ebu Hureyre (R. A)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

" (Mümin) bir kul; bir hata yaptığı, bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta, siyah bir iz vurulur, işlenir. Eğer kul o hatayı, o günahı işlemekten el çeker, kendini uzaklaştırır, tövbe ve istiğfar ederse kalbi cilalanır, parlatılır. Eğer bunu yapmayarak günahı işlemeye dönerse, hatalara devam ederse, o siyah nokta arttırılır, büyütülür. Öyle ki bütün kalbini kaplar, istilâ eder.”

 

İnsan hata yapmaya müsait bir mizaçta yaratılmıştır. Üstelik peşine şeytan gibi bir şer mahlûkat sürülmüştür. Allah böylelikle bizi imtihan etmektedir. Bizler günü gelecek günah işleyeceğiz. Fakat yaptıklarımızdan pişman olup Allah’ın bağışlamasını dileyeceğiz. Öyle bir tövbe edeceğiz ki (nasuh tövbesi) anadan doğmuş çocuklar gibi arınacağız inşallah.