İlk sayısını Mustafa Çalık öncülüğünde “Gerçekleşmeyen Rüya: Demokrasi” dosyasıyla 1989 yılında çıkaran "Türkiye Günlüğü" dergisi demokrasiye ve demokratikleşmeye vurgu yapmıştır.

Türkiye Günlüğü dergisinin son dönemdeki yazı kurulunda şu isimleri görüyoruz: Beşir Ayvazoğlu, Erol Göka, Erol Özvar, Fetullah Akın, Gökhan Çetinsaya, Gültekin Yıldız, Hüseyin Yayman, İhsan Ayal, İhsan Fazlıoğlu, M. Can Doğan, M. Naci Bostancı, Mehmet Öz, Mehmet Özden, Mustafa Çalık, Nabi Avcı, Senail Özkan, Sıddık Çalık, Tuncay Önder, Vedat Bilgin. Danışma Kurulu'nda ise İlber Ortaylı, Korkut Tuna, Mehmet Genç, Mustafa İsen ve Nur Vergin gibi önemli isimler yer alıyordu.

           

Ülkemizin düşüncede, kültür ve medeniyette önemli bir ivme kazanmasına katkıda bulunan Türkiye Günlüğü’nün ilk sayısı Nisan 1989 tarihinde okuyucuyla buluşmuştur. O; popüler olmayışıyla gazeteden, tek yönlü olmayışıyla da kitaptan ayrılır. Aslında söz konusu dergi, planlandığı üzere ayda bir çıkacaktı. Dokuz ay boyunca da aylık neşredildi, ancak dosya ağırlıklı bir içeriğe üç aylık bir periyodun daha uygun düşeceği düşünüldüğü için 1990 yılı başından itibaren dergi üç aylık hale getirildi. 1994-96 yılları arasında çıkış periyodu iki aya indirildi, 1997’den başlayarak yeniden üç aylık periyoda dönülmüştür.
           

Türk düşünce geleneğinde kendisine önemli bir yer edinen Türkiye Günlüğü dergisi, emsallerinin aksine İstanbul merkezli değil  Ankara merkezli bir düşünce dergisidir. İlk sayısında derginin sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Adem Çalık’tı; Yazı Kurulu üyeleri ise Nabi Avcı, Beşir Ayvazoğlu, Vedat Bilgin, Mustafa Çalık, Kemal Görmez, Öner Kabasakal, Mim Kemal Öke, Esat Öz, Mehmet Özden’ den ibaretti. Yayımlanma süreci içerisinde derginin yazı kurulu üyeleri ve yazarları sürekli değişmiş ve yenilenmiştir.  İlk sayının yayımlandığı tarihteki 12 kişilik Yazı Kurulu’ndan 7 isim 16 sene boyunca fasılasız birlikte çalışmıştır.

           

Malum olduğu üzere fikir ve aksiyon adamı Mustafa Çalık, Gümüşhane'de doğup büyümüştü. Bu toprakları hiçbir zaman unutmamıştı. İşlerinden fırsat buldukça memleketini ziyaret ederdi. Ruhu bu topraklarda huzur ve sükûna kavuşurdu. Bir zamanlar Gümüşhane'den aktif siyasete girme girişimi olsa da bu isteği az bir farkla dumura uğramıştı.

           

Mustafa Çalık, memleketi Gümüşhane'yi çok seven bir insandı. Geldiği yeri hiçbir zaman unutmazdı. Büyük şehirde, başkent Ankara'da yaşıyor olmasına rağmen o hep buralıydı. Son nefesine kadar da buralı olmaya devam etti. Hiçbir zaman büyük şehirlerin kaosu içerisinde dağılıp gitmedi. Yağmurlarında ıslandığı Gümüşhane, onun için su gibi, ekmek gibi aziz ve elzemdi. Fırsat buldukça memleketine gelir, eş dostla hasret giderirdi. Yılın belli zamanlarını doğup büyüdüğü bu topraklarda geçirmekten büyük bir keyif alırdı.

           

Merhum Mustafa Çalık, kelimenin tam karşılığı olarak  küçük dev adamdı. Bu aziz ve necip milletin dertlerini kendisine dert edinen vatan evlâdıydı. Yeri doldurulamazlardandı.

           

Güçlü ve temelli bir kalemi vardı merhum Mustafa Çalık'ın. Bunu öncelikle doğru yerde ve doğru zamanda okuduklarına borçluydu çoğunlukla. Zira kendisi çok iyi bir okurdu. O hiçbir zaman kulaktan dolma bilgilerle hareket etmezdi. Yüreğinde yaşa(t)madıkları kaleminden yansımazdı. İnandığını söyler, söylediğine öncelikle kendisi inanırdı.

           

Herkesin yerin dibine gömdüğü Enver Paşa'ya onun derin bir sevgisi ve muhabbeti vardı. Yani Enver Paşa hayranıydı kendisi. Enver Paşa'yı hakkıyla ve layıkıyla etüt etmişti. Zira onun gözünde Enver Paşa muasırları tarafından doğru anlaşılamamış bir şahsiyetti. 

           

İttihatçılığıyla bilinen Dr. Mustafa Çalık, İttihatçı Paşaların en kudretlisi olan Enver Paşa'nın hayranıydı. Çalık'a göre İttihatçılar idealisttiler, vatanperverdiler. O, İttihatçıların iktidar kavgalarını makul görmemek için hiçbir sebebimizin olmadığını söylemiştir.

           

Merhum Çalık'a bazı çevreler tarafından "Son İttihatçı" deniliyordu. O, buna karşılık şu mütevazı cevabı veriyordu: "Böyle bir sıfatı hak ettiğim kanaatinde değilim. Son İttihatçı sözünü kabul edemem. Bu, dünyada son Türk demektir. Ben, son Türk değilim." Böylece  "İttihatçılar ölür, İttihatçılık ölmez." beylik sözünü de büyük bir içtenlikle ve gururla tasdik ediyordu. Sonra da büyük bir azim ve kararlılıkla göğsünü gere gere şu cümleyi kuruyordu: "Türklük yaşadıkça İttihatçılık, Türklüğün direnme azmi olarak Türk ruhunda yaşayacaktır. "