1994 yılının Ağustos ayında 4/3 tertip olarak askere gittiğim zaman hayatımın tadımlığı sevgili Kızım bir yaşındaydı.

Aleyna’mı koklayarak, sıkı sıkı sarılarak ve öperek bırakmıştım beşiğine.

Başım öne eğik ama göğsüm dik bir şekilde Kıbrıs’a nöbet tutmaya gitmiştim.

Aslında giderken karışık duygular içerisindeydim.

Bir taraftan henüz baba diyemeyen kızımdan ayrılmak, gideceğim yerin Asker Ocağı olması hasebiyle çok çekiniyordum.

Tertipçiliğin yaşandığı, mantığın bittiği yerdir denilen asker ocağının isminden çekiniyordum.

Ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum.

Ve büyüklerimizin askerlik anıları beni de böyle düşüncelere kapılmama vesile olmuştu.

Yapacak bir şey yok,

Vatan görevi kutsaldır diyerek tuttuk asker yolunu

Kıbrıs’ta kışladan içeri girdiğimizde bütün tertipler olarak ayrı ayrı bölüklere ayrılmış, bende İleri Muhabere Bölüğü Komutanlığı’na düşmüştüm.

Hani korkuyordum dedim ya

Askerlik için anlatılan dayak ve küfürden henüz yeni baba olmuş birinin yaşadığı tedirginlikten korkuyordum.

Ama işin aslının öyle olmadığını gördüm.

Asker ocağı gerçekten Peygamber Ocağı’ymış

Tertipçiliğin hiç hissedilmediği bölük komutanlığımızın en kıdemli çavuşu yanıma geldi,

Eyvah ilk tokat belki de küfür geliyor dedim kendi kendime.

“Hoş geldin torunum” dedi.

Öyle bir sıcak karşılamaydı ki anlatamam sonrasında da öyle iyi davranıyordu ki Allah Allah dedim kendi kendime, askerliği bize böyle anlatmamışlardı.

Hoş buldum komutanım dedim.

İlk bakışta anlayamadım

Bana neden böyle iyi davranıldığını ve neden “torun” diye hitap edildiğini öğrenince anladım işin gerçeğini.

“Bana niye torunum diye sesleniyorsunuz ve çok iyi davranıyorsunuz askerlik bize böyle anlatılmamıştı dedim Edirneli Ertekin Çetin Çavuşuma.

“Sen benim torunumsun” dedi

Nasıl yani, dedem misin?

“Evet, ben senin askerlikteki dedenim ve bana tezkeremi sen vermeye geldin” dedi

Anladım tabi

Meğer öyleymiş torunlar tezkere verirlermiş en üst tertiplere. Bundan dolayı da en acemi er erbaşlara çok iyi davranırlarmış.

Ben de yaşadıklarımı yaşattım benden sonra gelen vatan evlatlarına

Evet, Asker ocağı öyle anlatıldığı gibi değil, sevginin, saygının, hoşgörünün olduğu, alt devre üst devre ayrımcılığının yaşanmadığı, herkesin haki elbise içerisinde “Tek bir Mehmet” olan, öyle iddia edildiği gibi küfür ve dayağın asla olmadığı kutsal ve şeref duyduğumuz yerdir.

Evet, o gün bir yaşında iken bırakıp dedeme tezkere vermeye gittiğim canım kızım Aleyna’m bana hayatımın en güzel tezkeresini verecek “torunumu” dünyaya getirdi.

Bana bu mutluluğu, onuru yaşattığın için binlerce kez teşekkür ederim canım kızım.

Evet, ben de bu sefer Asker ocağının değil gerçek hayatın “dedesi” oldum.

Tezkeresini almayı bekleyen dede.

Bana ömrümün tezkeresini vermek için dünyaya gelen canım torunum Gökçe’m dünyamıza hoş geldin.

Hoş geldin Cumhuriyet haftasında dünyaya gelen Cumhuriyetin çocuğu, Atatürk çocuğu.

Siz geldiniz biz gidiyoruz canım Gökçe’m

Hayat böyle bir şey işte geldik gidiyoruz canımın içi

Cumhuriyeti ve bu güzel ülkeyi devraldığımız gibi sizlere emanet ediyoruz.

Atatürk’ün izinde yürüyün, yolundan şaşırmayın kızım.

Bu vatanı size emanet ediyoruz Gökçe’m

İlelebet, sonuna kadar yaşatın.

Zihni Dedem öyle vasiyet etti dersin, senin çocuklarına ve senden sonraki nesillere de öyle tembihleyin

Canım kızım,

Türkiye’yi siz muasır medeniyetler ülkesi seviyesine siz getireceksiniz.

Vatanını, milletini seven, ezanını dindirmeyen, bayrağını indirtmeyen nesiller sizler olacaksınız.

Vatan size emanet canım Gökçe’m

Evet, Terhis kâğıdım yazıldı sadece tarih yerleri eksik

Dünyamıza hoş geldin Dünyam

Allah herkese torun sevgisini yaşamayı nasip eylesin.