Türkiye’de belirli zamanlarda siyasi rüzgâr ters yönden eser.
1970’li yıllarda Türkiye’nin azınlık hatta koalisyonlarla yönetildiği dönemde ülkenin içine düştüğü siyasi kaos nedeniyle ne yazık ki çıkış yolu olarak görülen 12 Eylül 1982 darbesi ve sonrasında Turgut Özal’ın tek başına iktidara gelmesi ve devamında yaşananlar bu gerçeği daha belirgin bir şekilde gözler önüne seriyor.
Turgut Özal’ın tek başına ANAP iktidarlarından sonra Cumhurbaşkanlığı için Çankaya’ya çıkması her ne kadar partisinin sonunu hazırlamış olsa da 2000 yılı öncesi Türkiye yine koalisyon hatta azınlık hükümetleriyle siyasetin tıkanma noktasına geldiğine şahit olmuştuk. Tankların Sincan’da yürütülmesiyle siyasete verilmek istenen balans ayarı ve sonrasındaki 28 Şubat süreci
Ülkede yaşanan yine siyasi bir kaos ortamıyla bir çıkmasın içine sürüklenmesi
Siyasette yine ters bir yönden rüzgâr esmeliydi.
Öyle oldu
İki dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinde bulunan ve güzel hizmetlere imza atan Recep Tayyip Erdoğan’ın okuduğu Ziya Gökalp şiirinden sonra mahkûm edilmesi ve Kırklareli Pınarhisar cezaevinde cezasını yattığı 4 aylık süre içerisinde AK Parti’yi kurması bir çıkış olmuş, siyasi tıkanıklığına anjio yapılmıştı.
Okuduğu sadece dört mısralı bir şiirden dolayı cezaevine konulan ve mağdur duruma düşürülen Recep Tayyip Erdoğan rüzgârıyla Türkiye’nin önü açılmış ve dünyaya damga vuran isim olmuştur.
O rüzgârı arkasına alan Recep Tayyip Erdoğan’ın iki dönem başbakanlık ve ardından da iki kez Cumhurbaşkanı seçilen bir lider olmuş ve geleceğin Türkiye’sini inşa eden, hatta dünyaya meydan okuyan yüzyılın lider siyasetçisi olarak adlandırılmıştır.
Şüphesiz bütün iktidarlar hizmet yaparken yıpranırlar da.
23 yıllık tek başına iktidar olma başarısı gösteren AK Parti’nin yarattığı bu boşluktan doğan rüzgâr her ne kadar Meral Akşener ile doldurulmaya çalışılsa da tutmadı.
Akşener’in arkasına alamadığı o rüzgârı Ekrem İmamoğlu almaya başlamış hatta sert esmeye başlamış bile.
O rüzgâr kendisini öne çıkardı.
Ekrem İmamoğlu o rüzgâr ile daha önce seçildiği CHP Beylikdüzü ilçe başkanlığından iki dönem belediye başkanlığına kadar sürüklemiş sonrasında da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna taşımıştı.
Yani yıllar önce Tayyip Erdoğan’ın oturduğu o koltuğa.
31 Mart seçimlerinden sonra kendi ifadesiyle dört kez AK Parti’ye karşı kazanan Ekrem İmamoğlu’nun bu çıkışı iktidarı olduğu kadar kendi partisi içinde de rahatsızlığa neden olmuş hatta birbirlerinin ayağını kaydırmaya bile başlamışlardı.
8 seçim kaybeden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimini de kaybetmesinden sonra Ekrem İmamoğlu’nun “Değişimin zamanı gelmiştir” ani çıkışı ve CHP’yi olağanüstü kurultaya götürüp genel başkanlık koltuğundan indirmesi yeni bir savaşı fitilleyen ateş olmuştur.
Ekrem İmamoğlu’nun değişim çıkışıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nu koltuğundan indirmesi ile artık CHP’nin içinde yeni bir cephe daha açılmış olup iç savaşa parti içi hesaplaşmaya kadar götürmüştür.
Bugün partide yaşananlar tam olarak bunlardır.
İmamoğlu’nun çıkışı ile 13 yıllık genel başkan Kılıçdaroğlu’nu tahttan indirip Özgür Özel’in koltuğa oturtulmasını sağlayan İmamoğlu’nun parti içindeki etkin gücün sahibi olduğu gerçeğini doğurdu.
Özgür Özel artık emanetçi bir genel başkan olduğu partideki tüm gücün İmamoğlu’nun elinde olduğu tartışmaları süre gelmiştir.
Bir tarafta Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı partiyi yeniden ele geçirme mücadelesi diğer taraftan Ekrem İmamoğlu’nun parti üzerindeki etkisi Özgür Özel’in rahat bir siyaset izleyemediğini gözlemledik.
Özgür Özel iki isim arasında preslenmiş bir genel başkan gibi sıkışıp kalmış.
Özgür Özel ne Özgür ne de Özel veya ne kadar Özgür
Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz misali.
Bana göre de ne özgür olabilmiş ne de özel
Ekrem İmamoğlu’nun gözaltı süresinde Özgür Özel’in CHP’yi olağanüstü kongreye taşıması aslında ensesinde hissettiği İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’nun sıcak nefesinden kurtulmanın hamlesidir.
Bir taraftan da usulsüz yapıldığı iddia edilen kongrenin şaibesini ortadan kaldırmak içindir.
Kemal Kılıçdaroğlu 6 Nisan’daki kongrede aday olacaktır ancak sürenin kısalığından dolayı rövanşı alamayacağa benziyor.
Özgür Özel de hem İmamoğlu hem de Kılıçdaroğlu baskısından kendini kurtarıp siyasette tam teşekküllü bir genel başkan gibi dik duracak ve siyasetini sürdürecek.