Bu yıl da girdik Ramazan ayına. Geride kaç tane bırakmıştık, önümüzde kaç Ramazan daha var? Bilmiyorum! Bunlara kafa da yormuyorum açıkçası! Bu coğrafyada Ramazan ayının manevi iklimi ya da temposu malum. Bu tempo, ilgili/ ilgisiz herkesi çok etkiliyor!
Yeme alışkanlıkları tersine dönüyor.
Günlük rutinler değişiyor…
Raflar, marketler, bu aya uygun düzenleniyor…
Alışveriş canlanıyor!
Trafik, iyiden iyiye görünür oluyor!!!
Oruç açmak için iftar organizasyonları düzenleniyor!
Sadece oruçla mı sınırlı Ramazan?
Değil elbette!
Yardımlaşma, dayanışma kısmı da var!
Bizlerin daha çok ilgilendiği, kafa yorduğu kısmı oruç ama!
Halâ büyük bir sorun, orucu neyin bozup/ bozmadığı!
Nasıl az acıkarak oruç tutarım!!!
İnanılmaz bir aç kalma korkusu var nedense!
Her Ramazan ayında olduğu gibi konunun ilgilileri(!) yine arz-ı endam ediyor!
Açıklamalar, sohbetlerle anlatıyor da anlatıyor!
Onların arasında biri var ki bu oruç /açlık konusuna kendine özgü bir yorumla tepki gösteriyor!
Kimden söz ediyorum?
İlahiyat profesörü Mehmet Okuyan hocadan!
Kendisi, hemşehrimiz biliyorsunuz!
Oruç tutarken mide fesadı olanlara veryansın ediyor: “Ramazanda yemeyecektik biz hani!
Ruhumuzu öne çıkaracak bedenimizi dinlendirecektik!
Marketlerde bir kıyamet!
Televizyonlardaki programların yüzde sekseni yemek üzerine!
Vücuduna, tok tutan bantlar yapıştırıyor!
Ramazanda iki öğün yiyor ama on iki öğüne bedel!
Deve kadar yiyor!
Komaya giriyor, ikindiye kadar uyuyor!
Sonra biraz kendine geliyor, iftarda gene bir kamyon yiyor.
Sonra arkaya yaslanıyor: “Elhamdülillah, bu sene Ramazan bana hiç dokunmadı” diyor!
Sen Ramazana dokundun mu ki o da sana dokunsun!”
***
Bunları, heyecanla içtenlikle, yer yer Trabzon ağzı ile konuşarak aktarıyor!
Mehmet okuyan Hoca biliyorsunuz katıldığı hiçbir sohbet ya da televizyon programından ücret kabul etmiyor!
“Allah’ın mesajı para ile anlatılmaz” diyor!
Gönülleri fethediyor!
Üslubuyla gülümsetiyor!
Hocadan esinlenerek, Ramazanın dokunduğu değil, Ramazana dokunan Müslümanlar olabilme dileğimle…
Hayırlı Ramazanlar…