Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’nın ayrılıkçı bölgeleri olan Luhansk ve Donetsk’i tanıdığını açıklayarak bu bölgelerin bağımsızlığını kabul etmiştir.
Bu durumu doğal olarak toprak bütünlüğüne bir saldırı olarak gören Ukrayna, Rusya’nın mevcut kararını kabul etmeyince durum, sıcak savaşa dönüşmüştür. Rus Ordusu, Ukrayna’ya taarruz ederek başkent Kiev’i bomba yağmuruna tutmaya başlamıştır. Mâli, askeri ve insani gücü Rusya’nın çok gerisinde olan Ukrayna ise NATO üyeliğine güvenerek kendisinin Rusya’ya karşı müdafaa edileceğini sanıyordu. Fakat NATO bu konuda Rusya ile askeri çatışmaya girmeyeceğini açıklamış, ABD yönetimi de benzer bir tutum sergilemiştir. Çaresiz kalan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, AB ve NATO’dan askeri destek alarak durumu kurtarmaya çalışmaktadır.
Gelinen noktada Rusya’nın ilk olarak Kırım’ı ilhak etmesi ve ardından gözünü Ukrayna’ya dikmesi esasen bizim pek de yabancısı olmadığımız bir meselenin varlığını bir kez daha ortaya koymuştur. Rusya’nın evvela Karadeniz’e hâkim olup ardından Çanakkale ve İstanbul Boğazları yoluyla Ortadoğu’ya inme planı eskiden beri bilinmektedir. “Rusya’nın sıcak denizlere inme politikası” olarak klişeleşen bu anlayış en fazla biz Türk Milletine zarar vermiştir.
Zira Ruslar, söz konusu politikaları doğrultusunda hedef olarak tarih boyunca Osmanlı Devleti’ni görmüştür. İstanbul’u ele geçirerek Ortodoks dünyasının lideri olup Osmanlı Devleti’ni yok etmeyi düşünen Ruslar, bu idealleri doğrultusunda birçok kez Osmanlı topraklarına saldırmış, kanlı savaşlar yaşanmasına neden olmuştur. 1710’dan 1914’e kadar ki aşağı yukarı 200 yıllık bir süre içinde 8 kez Osmanlı Devleti ile savaş meydanında karşı karşıya gelen Ruslar, üstün askeri gücü ile bu savaşların çoğunu kazanmıştır.
Ruslar, 1917 yılındaki devrimden sonra Bolşevik bir rejimi kabul etmiş fakat söz konusu ideallerinden yine de vazgeçmemiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası iyice güçlenen Stalin 1945 sonrasında Kars ve Ardahan’ı geri istemiş, 1925 yılında imzalanan Türk-Rus dostluk anlaşmasını uzatmamış ve boğazların yönetiminin kendisine verilmesini talep etmiştir.
1991’den sonra tekrar rejim değişikliği yaşanan Rusya’da her şey değişmiş fakat yukarıda sözü edilen boğazlar politikası yine değişmemiştir. Zira 18 Mart 2014’te Karadeniz’e inişin anahtarı olan Kırım, Rusya tarafından ilhak edilmiştir. Bugün yaşanan Ukrayna savaşı da bu politikanın bir sonucu olarak devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti olarak Rusya’nın dış politika ilkelerine olan bağlılığından, bayrakları, nesilleri, rejimleri ve liderleri değişse de bu politikadan vazgeçmeyişinden gerekli dersleri çıkarmalıyız. Zira büyük devletler dış politika perspektiflerini gündelik hesaplar üzerine bina etmezler.Onlar, yüz yıllık iki yüz yıllık bir anlayış ortaya koyarlar.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Rusya örneğinde olduğu gibi kurumsal dış politikaya önem vermelidir. Belli bir denge siyaseti içinde daha önce egemen olduğu topraklardan kolayca elini eteğini çekmemelidir. Libya, Irak ve Suriye gibi bir zamanlar Osmanlı toprağı olan bölgelerde Fransa, Rusya ve ABD’nin ne kadar söz hakkı varsa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de o kadar söz hakkı vardır.
Bu, tarihin bize yüklediği bir sorumluluktur