Tarihle birlikte var olan ve dünya var oldukça (üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe) inşallah hep var olacak olan Türk kökenli devletler ve halklar çok kadim ve şanlı bir geçmişe sahiptir.

Geçmişte Adriyatik'ten Çin'e uzanan 16 büyük Türk devleti kurmuş (Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız bunu temsil eder.) bu büyük millet, dünyanın yükselen gücü olmaya devam ediyor. Dünyanın bugünkü hâkim güçleri nüfusları 350 milyonu aşan Türk kökenli bu devletlerin ve halkların bu baş döndüren yükselişini endişe ile izliyor.

Türk devletlerinin sadece nüfusları artmıyor, bununla birlikte dünya siyasetindeki ve başta enerji piyasası olmak üzere global ekonomideki nüfuzları da artıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. şeref yaşını kutladığımız bu zamanda Türk Cumhuriyetleri (her biri bağımsız devletler olmak şartıyla) Türkiye'nin manevî şemsiyesi altında ve kılavuzluğunda bir ve beraber olmaya dünden daha hevesli ve kararlı görünüyorlar. Türk Devletleri Teşkilâtı, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilâtı (TÜRKSOY), Türk Devletleri Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA), Uluslararası Türk Akademisi, Türk Kültür ve Miras Vakfı, Türk İş Konseyi ve Türk Yatırım Fonu bu birlik ve beraberliğin meyveleri olarak karşımıza çıkıyor. 

2009 yılında kurulan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi-Türk Konseyi (yeni adıyla Türk Devletleri Teşkilâtı) Türk devletleri arasındaki kapsamlı işbirliğini teşvik etmektedir. Aynı zamanda bölgesel ve küresel barışa ve istikrara katkıda bulunmayı amaçlamaktadırlar. Teşkilât kapsamındaki işbirliği, üye ülkeler arasındaki ortak tarih, kültür, kimlik ve Türk dili konuşan halkların dil birliğinden kaynaklanan özel dayanışma temelinde inşa edilmektedir. Bu işbirliği ekonomi, ulaştırma, turizm, enerji, sağlık, bilişim, enformasyon, hukuk, iletişim, kalkınma, spor ve tarım gibi sektörleri de kapsamaktadır.

Küresel güçleri ürküten Türk Dünyası, Türk dili etrafında ve merkezinde bir ve beraber olmalıdır. Büyük mütefekkir, sosyolog ve Türkçü Ziya Gökalp'ın de dediği gibi "Turan'ın bir ili var/Ve yalnız bir dili var./Başka dil var diyenin,/Başka bir emeli var.//Türklüğün vicdanı bir,/Dini bir, vatanı bir;/Fakat hepsi ayrılır/Olmazsa lisanı bir."

Dünyanın hakim güçleri çok da köklü bir dil olmayan İngilizceyi bir sömürü aracı ve medeniyet yolunda bir payda yaparken Türk Dünyası olarak ortak dilimiz olan Türkçeyi birleştirici bir unsur olarak bugüne kadar yeterince lehimize kullandığımız söylenemez. Fakat bundan sonra dil birliği, birlik ve beraberlik hamurunu şekillendiren esas unsur olacaktır.

Bugüne kadar Türkiye ile olan ekonomik ve insanî ilişkileri her fırsatta sekteye uğratılan ve engellenmeye çalışılan Türk Dünyası, bugün istikbal vaat eden bir cevher olarak karşımızda duruyor. Gelinen noktada Türk Cumhuriyetleri ekonomik ve siyasî açıdan geçmişe nazaran çok yol kat ederek bağımsızlıklarını daha da perçinlemişlerdir. Zira ekonomik güçleri artmıştır. Bir zamanlar kendileriyle ilgili kararların verildiği, kaderlerinin belirlendiği masaya bile oturamazlarken şimdilerde masaya yumruklarını vurma pozisyonuna gelmişlerdir. Zira siyasî bağımsızlık ekonomik bağımsızlıktan geçer. Tabir caizse maymun gözünü açmıştır. Artık hiçbir güç Türk devletlerinin birlik ve beraberliğini engelleyemeyecektir.