Bundan tam 116 yıl önce 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edilmiştir. 33 yıl süren II. Abdülhamit saltanatı sırasında muhalefetin odağı haline gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti, İngiliz ve Rusların Reval’de yapacakları görüşmeyi fırsat bilmişlerdir.

İttihatçılar, bu görüşmede Makedonya’nın Osmanlı’dan kopartılacağı propagandası yapmışlardır. Bu da işe yaramış ve Selanik, Manastır gibi muhalefetin yoğun olduğu yerlerde askerler dağa çıkmıştır. İsyanın bayraktarlığını ise Resneli Niyazi yapmıştır.

Saltanatı boyunca Yıldız Sarayı’nda yaşayan Sultan Hamit, muhaliflerin baskılarına dayanamayarak 23 Temmuz gecesi tekrar anayasayı yürürlüğe koyduğunu ilan etmiştir.

Böylece II. Meşrutiyet ilan edilmiş fakat yıllarca birbirine düşman olan İttihatçılar ve II. Abdülhamit bir şekilde yönetimde baş başa kalmışlardır. İttihatçılar ilk günlerde geri planda kalarak iktidarı yönetmeyi tercih etseler de Sultan Hamid’e hiç güvenmediklerini ortaya koymuşlardır.

Her şeyi düzelteceği umuduyla iktidara gelen İttihatçılar, kısa süre sonra ummadıkları gelişmelerle karşılaşmışlardır. İlk olarak Bulgaristan bağımsızlığını kazanmıştır. Ardından Avusturya, Bosna’yı ilhak etmiştir. Bu olanlara seyirci kalmakla yetinen İttihatçılar, bir anda eski şöhretlerini yitirme tehlikesi yaşayamaya başlamışlardır.

Tarihimizin en karanlık olaylarından biri olan 31 Mart Vakası işte bu ortamda meydana gelmiştir. Meşrutiyet’e karşı olduğu gerekçesiyle gerici bir ayaklanma olarak nitelendirilen bu isyan, İttihatçılara aradığı fırsatı vermiştir. Uzun yıllar muhalefet ettikleri fakat artık yönetimi paylaştıkları ve asla güvenmedikleri Sultan Hamit, bu isyanı teşvik ettiği gerekçesi ile tahttan indirilmiştir.

Sultan Hamit’in hal fetvasının ilk örneğini meşhur Elmalılı Hamdi Efendi [Yazır] yazdı. Akla ziyan suçlamaların yer aldığı fetvada 31 Mart İsyanına sebep olmak, dinî kitapları tahrif ettirmek ve yakmak, devlet hazinesini israf etmek suçlamaları yer almıştır.

Neticede II. Abdülhamit, İstanbul’da kalması mahzurlu görüldüğü için hal‘in ertesi günü Selanik’e gönderildi ve Alatini Köşkü’nde zorunlu ikamete mecbur edildi.

İşte bundan sonra utanç verici gelişmelerin ikinci perdesi başlamıştır. Sultan Hamit’in kaldığı Yıldız Sarayı bazı İttihatçı subaylar tarafından yağmalanmaya başlamıştır.

Yağmadan sadece yıllarca sarayda toplanmış olan sanat eserleri ve kıymetli eşyalar değil, saray emektarlarının (maaş ve hediyelerden meydana gelen) şahsi servetleri de nasibini almıştır.

Mütarekenin ardından yağmalama suçlamasıyla bazı İttihatçılar mahkemeye çıkarıldılar. Divan-ı Harbî-i Örfî (Sıkıyönetim Mahkemesi) Yıldız Sarayı’ndaki yağmanın hukuken sabit olduğu istikametindeki nihaî kararını 7 Eylül 1920 tarihinde verdi.

İşin müsebbibi olarak görülenlerden Hüseyin Hüsnü, Şevket Turgut, Galip, Hasan Rıza, Hasan İzzet Paşa ile Selahattin Adil Bey 10’ar sene kürek cezasına; diğer failler, 5 ve 3 sene yine kürek cezasına mahkum oldular. Bunlar ayrıca askerlikten de atılmışlardır.

Bu arada daha önce diğer suçlamalardan idama mahkûm olduğu için firari Enver Bey (Paşa) 15 sene küreğe mahkûm edildi. Meşhur Maliye Nazırı Cavit Bey gibi bir kısım İttihatçı için ise beraat kararı verildi.

Geçen hafta Yıldız Sarayı ile ilgili çok güzel bir gelişme yaşanmıştır. Sultan Hamit’in hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği Yıldız Sarayı, Milli Saraylar Başkanlığı tarafından 6 yıl süren yenileme çalışmalarının tamamlanmasının ardından halkın ziyaretine açıldı.

Böylece tarihini seven, geçmişini merak eden kişiler Osmanlı Devleti'nin son dönemlerine tanıklık eden bu güzel mekanı ziyaret etme şansını yakalamıştır.