Cumhuriyetimizin ilanının 100’ncü yılını kutluyoruz. Tam bir asır önce Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları tarafından hazırlanan ve anayasada değişiklik yapılarak devlet yönetiminin cumhuriyet şekline dönüştürülmesini içeren kanun teklifi TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

Böylece Milli Mücadele’nin sona erdiği Ağustos 1922’den itibaren yaşanan yönetim boşluğu giderilmiş ve devletin yönetim şekli belli olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele kahramanı ve TBMM Başkanı olarak devam ettirdiği payelerine bir yenisini ekleyerek Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Cumhuriyetin ilanının ardından ertesi yıl yani 26 Ekim 1924’de TBMM’ye verilen 986 numaralıkararname ile 29 Ekim tarihinin Cumhuriyet’in ilan edildiği gün olduğu kabul edilmiştir. Yine bukararnameye göre Cumhuriyet Bayramı’nın, 101 pare top atışı ve planlanacak olan özel bir programlakutlanmasına karar verilmiştir.

Böylelikle Cumhuriyet Bayramı,  23 Nisan’ın ardından kabul edilen ikinci milli bayramımızolmuştur. 1924 yılı içerisinde yapılan ilk kutlama ve törenler tamamen devlet tarafından organizeedilmiş, kutlamalar gayet sistemli bir şekilde yapılmış ve halk bu bayrama büyük bir oranda katılımsağlamıştır.

Cumhuriyetin ilanı sonrası 1926 yılında Irak sınırı meselesi halledilmiş, Musul-Kerkük tüm gayretlere rağmen vatan toprakları dışında kalmıştır. Buna karşın 1939’da daha önce Fransa’ya bırakılan Hatay, anavatana katılmış böylece bugünkü sınırlarımız ortaya çıkmıştır.

Cumhuriyet, halka dayalı idare şeklini benimsemiştir. Hâkimiyet yani devleti yönetme yetkisi millete verilmesine rağmen uzun süre demokrasiye tam manasıyla geçiş yapılamamıştır. 1924 ve 1930 tarihlerinde çok partili demokrasi denemeleri yapılsa da bu girişimler başarısızlıkla neticelenmiştir. Türkiye’nin çok partili demokrasiye geçişi 1946’yılına kadar, gerçekten serbest ve adil bir seçime olan özlemi 1950’ye kadar sürmüştür.

Genç Cumhuriyeti en fazla zorlayan nokta iktisadi sıkıntılar olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun bilhassa son yıllarında batılı devletlere verdiği ekonomik ayrıcalıklar, yeni rejimin elini zorlaştırmıştır. Bunun üzerine kökeni İttihat ve Terakki dönemine dayanan yeni bir formül üzerinde durularak “Milli İktisat” projesi hayata geçirilmiştir. Bu projede sermayenin gayrimüslim unsurlardan alınarak Türk ve Müslümanlara verilmesi öngörülmüş fakat 1929 yılında patlak veren büyük buhran nedeniyle istenilen neticeler elde edilememiştir.

Kuruluşunun ilk yıllarında ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlarını tam manasıyla halledemeyenTürkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, ilerleyen yıllarda askeri müdahaleler yaşanmıştır. Her 10 yılda bir müdahale edilen Türk siyasi hayatı, demokrasiyi tesis etmekten başka amacı olmayan biri başbakan olmak üzere bu yolda birçok kurbanlar vermiştir. Türk Milleti son olarak 15 Temmuz’da, iradesini ortaya koyarak demokrasisini korumuştur.

Görüldüğü gibi Cumhuriyetimiz bu 100 yıl içinde ekonomik ve siyasal sıkıntılardan, terör belasına, darbelerden iç ve dış politik krizlere değin birçok badireler atlatmıştır. Bizlere düşen görev, geçmiş yüzyılda yaptığımız hatalardan dersler çıkararak yeni bir “Türkiye Yüzyılı” inşa etmek olmalıdır. Bunu yaparken geçmişle hesaplaşarak değil bir asırlık birikimin verdiği tecrübeyle hareket edilmelidir.

Son olarak Cumhuriyetimizin ilanının 100'ncü yılını kutluyor, birlik ve beraberlik ruhu içinde nice yüzyıllar yaşamayı diliyorum. Bu vesileyle başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Milli Mücadele kahramanlarımızı, saygı ve rahmetle anıyorum.