Komşunun dolu gönderdiği tabak, boş iade edilmez! Siz de yaptığınız bir şeyi içine koyup nezakete, nezaketle karşılık verirsiniz... Kültürümüz öyle der!
Tabağı ilk dolduran bi son vermezse, tabak iki komşu arasında gelir gider!
Dozunda bırakmak, ‘ ikramı eziyete dönüştürmeye’ son verir.
Doz meselesi önemli!
Dozunda sevmek dozunda kızmak, dozunda küsmek, dozunda tepki vermek…
Bana göre, dozunu kaçırdığımız davranışlarımız da bir ayar istiyor.
Doz aşımına uğradınız, bu davranışınızı bi daha gözden geçirin!
Ne hoş bir uyarı olurdu!
Su bile çok içilirse, zehirliyor, böbrekler, iflas ediyor…
Faydalı da olsa, bir gıdanın aşırı tüketimi ise hasta…
Bazen ise değişmek, dönüşmek, yenilenmek için büyük kararlar almak, yeni davranış biçimleri geliştirmek gerekiyor.
Bırakabilmek, vazgeçebilmek!
Yeni olana, ‘ne diyor acaba, ne anlatıyor, benim göremediğim neyi görüyor’ diye kulak verebilmek.
Bunun için farklı bir göze, önyargısız bir akla ve iyi niyete ihtiyaç var.
Doğru ve yanlış, faydalı ve zararlının gün yüzüne çıkması buna bağlı…
Emek istiyor haliyle.
Sığ düşünce biçimi bir nevi konfor alanı!
Düşünsel bazda konfor alanından çıkabilmeyi göze almak!.
Önceden iyi bildiğinin ve görece iyi olanın artık öyle olamama ihtimalini hesaba katabilmek…
İçinde bulunduğu zamanı iyi okuyabilmek!
Mesela, hiç köyünden dışarı çıkmadan ölen insanlar var ülkemizde.
Dünyası köyü kadar!
Bir gözü mezarlıkta; kimin yanına gömüleceğim, cenazeme kaç kişi gelir, hesabında!
Ya da İstanbul’da yaşayıp iki semt öteye geçemeyen, hatta denizi bile göremeyenler…
Oysa konfor alanından çıkıp ülke değiştirenleri biliriz biz.
Öyle ya, yıllar önce Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine çalışmaya gidenler!
Yol bilmez, iz bilmez, dil bilmez, yurdum insanı değil miydi?
Henüz yüzde 10’unu kullandığımız beynimiz de düşünerek, zorlanarak, değişen, gelişen bir organ.
Sorgulamadan, hayal etmeden, zorlanmadan, bu dönüşüm ve gelişim mümkün mü?
Neden buradayız sorusunun cevabı ‘beynin yüzde 10’unu kullanmak için’ olmamalı…
Tüm organlarımızı gereğinden fazla kullanıp yorarken, beyni çok az kullanıyor olmak büyük bir tezat değil mi?
Kendini bilmek, tekamül etmek, faydalı olmak için, buradaysak eğer, yüzde 10 ile bunu ne kadar başarabiliriz?
‘Düşünmez misin, aklını çalıştırmaz mısın’ uyarıları bu duruma işaret ediyor olsa gerek.