Yemek yerken kola da içiyor çocuk. Ancak, aklına Filistin ve boykot geliyor, ağlamaya başlıyor. Görüntüler,  duyarlılık sembolü olarak sosyal medyada karşımıza çıkıyor! Öyle ya; bizim Filistin konusundaki en önemli tepkimiz, malum içeceği sokaklara dökmekten ibaret! Ağlayan çocuk, o içeceğin Filistin’de tam beş tane fabrikası olduğunu bilmiyor.

Yaşadığı dönemde, ortaklarından birinin, Yaser Arafat olduğunu, hiç bilmiyor!

Boynunda kefiyesi,  yani atkısı olan, Yaser Arafat!..

Mücadelenin sembol(!) ismi Yaser Arafat!..

Milyar dolarlık servetin sahibi, Yaser Arafat!..

O çocuğun bilmediği bir şey daha var!

Şair, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı bilmiyor!

Onun,  ‘Allah ve Çocuk’ isimli şiir kitabını bilmiyor!

Filistin konusundaki tepkisinden ise hiç haberi yok!

***

Yıl 1988…

Kadıköy postanesindeki  33 nolu posta kutusuna  bir mektup geliyor!

Mektup, Tel- Aviv damgalı.

Zarfı açıyor Fazıl Hüsnü Dağlarca.

İsrail’in 40. Kuruluş yıldönümü kutlanacak.

Kutlama kapsamında uluslararası şiir toplantısı da var.

Türkiye’den Dağlarca davet ediliyor!

Ne yapıyor büyük şair, İsrail’e mi gidiyor?

Hayır!

Cevaben, bir telgraf çekiyor…

Diyor ki “Ülkenizin, 40. Kuruluş yıldönümü davetiniz, çağrınız,

bana ulaşmıştır. Fakat, Filistinlilere karşı; kimi çağ dışı yaratıklarca sergilenmekte olan vahşeti protesto için, toplantıya katılmayacağım…”

***

Peki Dağlarca’ya ödül verselerdi sonuç değişir miydi?

Gidip o ödülü alır mıydı?

Almazdı değil mi?!..

Neymiş?

Sembol olmuş bir atkıyı takarak, hamaset dolu naralar atarak, dava adamı olunmuyormuş!

‘Ağacın kurdu içinde’ sözü de boşuna söylenmemiş!

***

Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı rahmet ve saygı ile anıyorum.

Allah ve Çocuk isimli şiir kitabından iki alıntı ile bitiriyorum…

“Ayrılmış sevgili oyuncaklardan

Kırmış küçücük şişelerini.

Ve her şeyden her şeyden sonra

Bu eller miydi Allah’a açılan! ”

“Korkuyorum anneciğim ellerin nerde

Okşa benim saçlarımı rüyaya bedel.

Garip ninnilerle uyut beni

Korkuyorum yaşamaktan ki çok güzel.”