Bosna Hersek,  Avrupa'nın güney doğusunda Balkanlar olarak bilinen kadim coğrafyada tarih boyunca değişik etnik ve dinî grupların ikamet ettiği bir hoşgörü beldesi olmuştur. Uzun yıllar Osmanlı egemenliği altında yaşayan Bosna Hersek halkı (Boşnaklar) Osmanlı'nın buradan çekilmesiyle zor dönemler yaşamışlardır. Fakat bütün zorluklara rağmen yine de dinlerini, kültürlerini ve milliyetlerini muhafaza etmişler, mankurtlaştırılamamışlardır.

Balkanların itilip kakılarak bir anlamda ötekileştirilmiş milletlerinden biri olan Boşnaklar, Slav kökenli Müslüman bir halktır. Osmanlı Devleti bölgeye gelmeden önce Bosna'da yaşayan bu insanlar Hıristiyanlığın Bogomil mezhebine mensupturlar. Bu mezhebin inançları ve ibadetleri Müslümanlıkla benzerlik gösterdiği için Boşnakların Müslüman olması zor olmamıştır. Meselâ bu çerçevede Bogomiller, Ortodoksların ruhban sınıfının otoritesine karşı çıkmışlar, Tevrat'ı kabul etmemişler, Hz. Meryem'in kutsallığı, Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu safsatası, ikon, kilise, teslis gibi Hıristiyanlığın temel inançlarını kabul etmemişlerdir. Bunlar da o topluluğun fertlerinin Müslümanlık paydasında buluşmalarını kolaylaştırmıştır.

           

Bosna Hersek’in başkenti bir Osmanlı şehri olarak da bilinen Saraybosna’dır. Bosna-Hersek’in toplam yüz ölçümü 51.197 km²’dir. Bosna-Hersek’in doğuda Sırbistan’la, güneydoğuda Karadağ’la, kuzey ve batıda ise Hırvatistan’la komşu olduğunu görürüz.  Bu güzel ülkenin Adriyatik Denizi’nde 20 km uzunluğunda bir sahil şeridi bulunmaktadır. Boşnak, Sırp ve Hırvat etnik gruplarının yaşadığı Bosna Hersek’te resmî dil olarak Boşnakça, Sırpça ve Hırvatça kullanılır. Ülke topraklarında Akdeniz iklimi ve karasal iklim etkilidir.

Kültür ve medeniyetlerin geçiş kavşağıdır Bosna Hersek. Yakın geçmişte yaşadığı acıların uzağında umutlara tutunmuş bu güzel Balkan coğrafyası. Tarihî, tabii güzellikleri ve misafirperver insanlarıyla herkesi kendine çağırıyor. Gelenleri bağrına basıyor adeta.

Bosna-Hersek, "Evlâd-ı Fâtihân" diye tabir ettiğimiz, Anadolu'dan kopup gelen insanların çileler içinde de olsa, hiçbir taviz vermeden şerefiyle yaşadığı kadim coğrafyadır. Buralar Saraybosna’sıyla, Mostar’ıyla, Drina’sıyla adeta bir yeryüzü cennetidir. Bu topraklarda yaşayan insanlar mâzilerini unutmamış, köklerinden beslenmeye devam etmişlerdir. Fakat köklerimizden rahatsız olanlar, onlara rahat yüzü göstermemişlerdir.

Yirminci yüzyılın en büyük dramının yaşandığı yerdir Bosna-Hersek. Zira takvimler yirminci asrın sonlarını gösterirken, dünya medeniyetinin beşiği olduklarını iddia edenler, demokrasinin anayurdu dedikleri Avrupa'nın ortasında vahşet denebilecek bir soykırıma imza atmışlardır. Elinde silah olmayan yaşlılar, çocuklar ve kadınlar Srebrenitsa’da soykırıma tabi tutulmuşlardır. Bu vahşeti uzaktan seyredenler, müdahalede bulunma gereği duymamışlardır.

Bütün bunlar yaşanırken Aliya İzzetbegoviç isminde bir kahraman çıkıyordu meydana. Avrupa'nın ortasında varlık mücadelesi veren mazlum milletine hürriyet düşüncesini ve bu uğurda mücadele etme azmini aşılıyordu. Kısa zamanda halkıyla sımsıkı kenetleniyordu.

Yiğit Aliya, insanların İslâm'ı konuşamadığı ve yaşayamadığı zor bir zamanda Genç Müslümanlar Teşkilatı'nı kurduğunda etrafında sadece 15 kişi vardı. Fakat o, iyi niyetle yola çıktığı için bu sayının çok kısa zamanda yüzlere, binlere, on binlere; hatta yüz binlere yükseleceğine yürekten inanıyordu. Nitekim öyle de oldu. Kartopu büyüklüğündeki kütle, çok kısa zaman içerisinde bir çığa dönüştü; önündeki bütün engelleri yerle bir etti.

Hem devlet hem de dava adamı olan merhum Aliya, bağımsızlığa koşan halkının önündeki bütün engelleri bir bir aştı. Onlara cesaret ve güven verdi. Bosna'ya sahip çıktı. Avrupa topraklarında doğup büyüyen Müslüman bir genç olan Aliya'yı tanımadan ve anlamadan Bosna -Hersek'i anlayamazsınız. O, tabir caizse Bosna'nın kara kutusuydu.