Eleştirel düşünme karşı çıkmak, muhalefet etmek değildir. Eleştirel düşünme etrafımızdaki kişileri dinleme, onları anlama, onların verilerinin doğruluğunu araştırma, karşı çıkarken de mantıklı bir gerekçe bulup hür irade ile onu reddetme becerisidir. Bu çok basit ve hayatımızda olması gereken bir yaşam biçimidir. Fakat bu çok basit işleyişi bir türlü yerleştiremedik.

Bir ülkede farklı dine veya farklı mezheplere mensup insanların bulunması o ülkede laisizmin gelişmesini daha da hızlandırmıştır. Hatta bu yapıların bulunması fikri çatışmalara zemin hazırlamış, bu zeminler de düşünce yapılarının daha fazla gelişmesine önayak olmuştur. Bu gruplar tartışa tartışa veya çatışa çatışa uzlaşı yolunu bulmuşlar, demokrasilerini geliştirmişlerdir.

Türkiye de birçok etnik, mezhepsel, kültürel yapı bulunasına rağmen bizim ülkemizde eleştirel düşünme kültürü istenilen seviyede gelişmemiştir. İnsanların hâlâ belirli düşünceleri sabit fikir gibi tekrar edip durmakta, birbirlerini dinlemeden birbirlerini suçlayarak varlıklarını diri tutmaya çalışmaktadır. Acaba bu kadar kati kurallara, anlaşılmaz dayatmalara sahip olmamızın alt yapısında neler bulunmaktadır?

Bu durumda bütün grupların birbirlerine karşı önyargılı davranmalarının etkili olduğu görülmektedir. Bu gruplarda toptan kabul veya ret yapısı geliştiği için bunların parçalardan hareketle bütüncül bir doğruyu yakalama şansları olmamaktadır. Bu da toplumumuzda eleştirel düşünme becerisinin gelişmesinin önünde en büyük engel olmaktadır.

Doğu’da veya Güneydoğu’da bazı aileler, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ön yargılı oldukları için devletten gelen veya devletin okullarında öğretilen her türlü bilgi, düşünce ve eyleme karşı çıkma alışkanlıkları gelişmiştir. Onlar devlet tarafından öğretilen her türlü fikri potansiyel olarak reddetmektedirler. Bu zihniyette yetişen bireylerde eleştirme duygusu değil, karşı gelme refleksi gelişmektedir. Onların tepkileri bir düşünceye değil, bir reflekse dayanmakta, bu durum bir zaman sonra karşı olmanın, karşı durmanın, ayrışmanın zeminini oluşturmaktadır. Bunlar karşı çıkmayı bir yaşam tarzına dönüştürmüşlerdir.

Aynı şekilde aşırı dindar ailede büyüyen ve dindarlığını ön planda tutan kişilerde de okullarda verilen eğitime potansiyel olarak bir karşı çıkış eğilimi var. Onlar da her şeye karşı gelmekte, laik düzenin imkânlarını, yaklaşımlarını beğenmemektedirler. Bu kişiler kendilerine yakın partiler iktidara gelince bocalama içerisine girmiş, hatta dün reddettiklerini bugün uygulamak, savunmak durumunda kalmışlardır.

Diğer yandan aşırı laik düşünceyi savunun gruplar da kendi içlerinde büyük bocalama içerisine düşmüşlerdir. Bunlar bir zamanlar devlet tarafından uygulanan her eylemi kutsadıkları için bu gruplarda da eleştirel düşünme kabiliyetleri gelişmemiştir. Onlar bir zamanlar her şeyi kabul, her şeyi mükemmel görüp her şeye alkış tutmaktaydılar. Şimdi bu gruptakiler, onaylamadıkları kişilerin iktidarı döneminde karşı tarafa geçmiş, çarşı her şeye karşı mantığı ile hareket etmişlerdir. Bu nedenle bu gruptakiler de sağlıklı düşünme becerilerini kaybetmiş durumdadırlar.

 Bu kişiler devlete, Batıcılığa, laisizme din mantığı ile bakmakta, yobaz, cahil dedikleri kişilerin kullanmış oldukları aynı düşünme mekanizmasını kullanmakta, suçladıkları kişilerin argümanları ve mantığı ile kendi doğrularını kutsamaktadırlar. Bu kişilerin karşı grup olarak gördükleri ve yobaz dedikleri kişilerden hiçbir farkları yoktur. Dahası bunlar kendilerini çok üste ve erişilmez gördükleri için bunların iflah olma ihtimalleri çok daha düşüktür.

Günümüzde de iktidara yakın bazı gruplar, Batıcıların düşmüş olduğu hatalara düşmekte, onlar da iktidar tarafından yapılan her hareketi gözleri kapalı olarak alkışlamaktadırlar. Bu gruptakiler de doğruyu yanlıştan ayırma melekesini kazanamamış durumdadırlar. Toptancı bu yaklaşım onları da sığ bir düşünce içerisinde eritmektedir.

Bu grupların bir araya gelmesinden ve birbirleri ile tartışmasından bârikai hakikat (hakikat şimşeği) doğmamaktadır. Bu iki yanlış fikre sahip kişilerin fikirsel çarpışmasından bir doğru değil iki yanlış daha çıkmaktadır. Bunların tartışmaları sığ, sözleri ise kabalıktan öteye gitmemektedir.

Birbirini anlayacak zaman dilimi kadar birbirini dinleme tahammülü gösteremeyen bu gruplardan memleketin kanayan yaralarına şifa olacak bir uzlaşmaya varmak şimdilik çok zor görünmektedir.