Ey Kudüs,  sen ümmetin atan kalbisin! Senin sancın tutsa bunu bütün Müslümanlar bedenlerinde ve yüreklerinde hisseder. Çünkü bizler seninle bir bedende iki can gibiyiz. Madden ve manen Müslümanlara zimmetlisin. Dağılan tespihin imamesisin. Sen işgal altında kaldığın sürece gönüllerimiz de işgal altındadır. Ayaklarımıza vurulan prangaları ancak senin hürriyet anahtarın çözer. Senin başın diklenmezse bizler boynu bükük kalmaya mahkûmuz.

Zıtların tanığısın ey Kudüs! Bir yanın yara, bir yanın şifa, bir yanında kanlı bir savaş, bir yanında uhuvvet meltemi, bir yanın alabildiğine yaşlı, bir yanın körpe, bir yanın harabe bir yanın bayındır, bir yanın mütebessim, bir yanın abus, bir yanın yorgun bir yanın dingin, bir yanın sırlarla dolu, bir yanın aşikâr, bir yanın tevazu, bir yanın kibir, bir yanın simsiyah, bir yanın sütbeyaz, bir yanın utanç, bir yanın gurur, bir yanın sevgi, bir yanın nefret...

Zamanın yekpare bir ân’a dönüştüğü yüce bir diyarsın ey Kudüs! Minik ellerin tuttuğu sapanlarla gerçekleştirilen kutlu direnişin, istiklâl ve istikbal mücadelesinin sembolüsün sen. Kalplerimizi titreten ateşîn bir haykırışsın. Ömer'in öfkesi, Selâhâddin Eyyûbî'nin  cesareti, Yavuz'un ferasetisin sen. Sen İslâm bedeninde can, kalplerde dinmeyen heyecansın.

Ey Kudüs senin esenliğe çıktığın gün bizim için düğün bayram olacaktır. Senin böyle paslı esaret zincirleriyle bağlı hâlini görmek bize acı ve keder veriyor. Fatih'in olan Selâhaddin Eyyûbî'nin "Allah’ın evi esaret altındayken, Selâhaddin nasıl kendi evinde yatar?" sözü yankılanıyor kulaklarımızda. Yine onun gönül lisanıyla "Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim ki?" diyorum.  Sana dair her acı haber bizi bin kere kahrediyor.

Sen dünyaya adalet dağıtan Osmanlı'nın bizlere emanetisin ey Kudüs! Yavuz Sultan Selim'in hatırasısın. Bu kutlu emanete hakkıyla ve lâyıkıyla sahip çıkamadığımız için hicap duyuyoruz. Osmanlı'nın huzur ve sükûn dolu o bahtiyar günlerini özlediğini biliyoruz.  

Ey Kudüs, unutmamak gerekir ki sen bu ümmetin manevî sigortasısın. Sen bağımsız olmadan İstanbul, Mekke, Medine, Bağdat, Kahire, Şam, Taşkent, Bakü, Aşkabat gerçek anlamda bağımsız olamaz. Sen özgür olmadıkça bütün İslâm şehirleri tutsaktır.

Ey istikbâlin Selâhaddin Eyyûbî'si!... Nerdesin Kudüs'u tağutlardan kurtarıp tekrar fethedecek yiğit! Çıkar kılıcını kınından. Sür atını Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren terör devletinin üzerine. Ümmeti çağır cihada. Kaldır üzerimizdeki ölü toprağını. Bizler Kudüs'ü esaretten kurtarmadıkça boynu bükük çıkacağız Rabbimizin huzuruna. Unutulmamalıdır ki Mescid-i Aksa ayaklar altında kaldıkça şeref ve haysiyetimiz de ayaklar altındadır.

Ümmetin korumayı beceremediği namususun  ey Kudüs! Bu utanç bize yeter. Bilinmelidir ki Müslümanların yüreklerindeki işgal bertaraf edilmedikçe sana özgürlük yok.  Bütün saatler senin özgürlüğüne kurulmadıkça hürriyet çölde bir seraptan ibaret kalacak.

Ey özgürlük düşleri gören Kudüs! Sen işgal altında inim inim inlediğin müddetçe bize rahat ve huzur yoktur bu dünya gurbetinde. Senin ufuklarından kara bulutlar dağılmadıkça bizlere bahar yoktur. Sen tutan elimiz, gören gözümüz, aklımız, kalbimiz ve idrâkimizsin.

Ey Kudüs, seni esenliğe çıkarmak bir imkân meselesi değil, aksine bir iman meselesidir. Cahit Zarifoğlu'nun deyimiyle “Kudüs… Bir sınav kâğıdı… Her mümin kulun önünde…” Bu sınavdan geçer not alamamak bizi kahrediyor. Affet bizi ey Kudüs, bizi affet!

Ey Kudüs artık sil kanlı gözyaşlarını! Senin kirpiklerini ıslak görmek bize çok dokunuyor. Yetim bir çocuk gibi hıçkırarak ağlaman içimizdeki baraj kapaklarının ardına kadar açılmasına sebep oluyor. Her yana nur saçan o kürsünde seni dimdik görmektir muradımız. Hemşehrin olan Nebiler bu hâlinden dolayı çok mahzun... Yetsin artık tenhalığın. Rüzgârlar silsin gözyaşlarını, müminlere götürsün selâmını. Kucaklasın nur-u İslâm seni.