Şartlar oluşmadıkça savaş bir cinayettir. Hani derler ya "Savaşın da bir ahlâkı olur." diye. İsrail terör devletinde bunun esamisi bile okunmuyor. Kullanımı yasak olduğu halde fosfor ve misket bombaları kullanıyorlar. Yaralılara insanî yardım ulaştıran tırların ülkeye girmesine müsaade etmiyorlar. İstiyorlar ki yaralılar ilkyardım göremeden ölsün. Bu konuda BM'nin kararlarına da uymuyorlar. Çünkü BM'nin kararlarının herhangi bir yaptırımı yok.
Bilindiği üzere İsrail'in Filistin topraklarını işgali 1967'den beri artarak sürmektedir. Batılılar ve ABD'liler bu toprak gaspını yapanlara işgalci değil de yumuşak bir tabirle "yerleşimci" demektedir. Oysa bu, işgali meşrulaştırmak gayretinden başka bir şey değildir. Filistinlilerin evlerini, tarlalarını, dükkânlarını; kısaca her şeylerini silahlı terörle ele geçirenlere kelimenin tam karşılığı olarak gaspçı terörist denmelidir. Fakat onlar bile isteye bu tabiri kullanmaktadır. Onları anladık da bizim medyamız neden bu çirkin tuzağa düşmektedir?
İslâm ülkeleri arasında Filistin meselesine (davasına) Türkiye kadar duyarlı, Türkiye kadar kararlı ve samimi bir devlet mevcut değildir. Zira Filistin meselesi Türkiye için kırmızı çizgi hükmündedir. Bunda Filistin'in Osmanlı'nın bakiyesi olmasının da etkisi vardır.
Filistin'e bir rahmet gelecekse bu, Türkiye vasıtasıyla gelecektir. Uzun senelerden beri süren ve kronikleşen Filistin sorununun çözümünde her zaman olduğu gibi kilit ülke Türkiye'dir. Bunu Türkiye de, Arap dünyası da, Avrupa da, ABD de iyi bilmektedir. Onun içindir ki İsrail'in dostları, Türkiye'nin bu husustaki hamlelerini endişeyle takip etmektedirler.
Filistinli Arapların kıskaca alınarak nalla mıh arasında yaşamaya mecbur bırakıldığı bu karanlık zamanda Arap Birliği'nin ve İslâm İşbirliği Teşkilâtı'nın ne işe yaradığını anlamak mümkün değildir. Bu teşkilâtların başındaki kelli felli adamlar bu trajedi karşısında hiç mi vicdan azabı duymuyorlar, hiç mi yürekleri sızlamıyor, hiç mi muhasebe yapma gereği duymuyorlar? Bunların Kudüs'e ve ilk kıblemiz Mescid-i Aksa'ya dair bir planları yok mu?
Arap ve İslâm ülkelerindeki çoğu yöneticinin paha biçilemez saraylarında bir eli yağda bir eli balda saltanat sürerken Müslümanlarının acılarını görmemeleri Müslümanlığın neresinde vardır? Yoksulluk içindeki halklarına despotça davranan, kendileri lüks içinde yüzen bu üst düzey idareciler bu dünyada olmasa da öteki âlemde hesap vereceklerini hiç mi düşünmüyorlar? Bu dünyada halklarını korkutup ve kandırıp elde ettikleri koltuklarından ölümle birlikte kalkacaklarını, mahşer günü zerreden bile hesaba çekileceklerini bilmiyorlar mı? "Ve men ya'mel miskale zerretin şerren yereh-Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir." (Zilzal 8) ayetini hiç mi duymadı bunlar? Yine bunlar "Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman'dan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslüman'ın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter." hadisinden haberdar değiller mi? Bu ne aymazlık, bu ne vurdumduymazlıktır. Bunlar "Müminler bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir azasına bir diken batsa, bir ıstırap duysa vücudun her tarafı ondan rahatsız olur." hadisinden de mi nasiplenememişler. Bu aymazlar hiç mi Hıristiyanların birliğinden ders almazlar?
Arap ülkelerinden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn, Trump yönetimindeki ABD'nin ortaya koyduğu ve Arap ülkelerine dikte ettirdiği Abraham (İbrahim) Antlaşmalarıyla Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn'in İsrail'le aralarındaki buzların çözülmesini sağlamıştır. Böylece İsrail ile BAE arasında güçlü ekonomik bağlar kurulmuştur. Bu normalleşme adımları aynı yıl içerisinde genişleyerek Fas ve Sudan’a da ulaşmıştır. Bu diplomatik atılımların gerçekleşmesi İsrail’in elini güçlendirmiştir. İş birliğine dayanan ekonomik girişimler, Abraham Anlaşmaları ülkeleri ile İsrail’in ticaret rakamlarında çok ciddi bir artış sağlamıştır. İsrail bugünkü vahşi saldırılarını bu anlaşmaların verdiği rahatlıkla gerçekleştirmektedir. Bundan sonra bu anlaşmalar, ekonomik cazibesinden dolayı, Suudi Arabistan ve Katar'ı da içine alabilir. Normalleşmenin bölgeye yansımaları Ürdün ve Mısır’ı etkileyerek onların da İsrail'le işbirliği yapmasına zemin hazırlayabilir. Böylece İsrail'in karşısında duranlar, ekonomik anlamda da olsa yanına geçebilirler. Bunun işaretleri şimdiden görülüyor. Böyle bir durumda bu devletler nasıl olup da Filistin'i destekleyecekler? Elin evanjelist ABD'si ve onun başkanı, İsrail'i Araplara pazarlarken bizim İslâm devletleri niçin buna karşı bir hamlede bulunmuyorlar? Bunun hesabını Allah'a kim, nasıl verecek?